“M İ S A F İ R”
Misafirlik, Türk kültürünün en köklü değerlerinden biridir. Geçmişten günümüze değişen sosyal yapılar, yaşam biçimleri ve gündelik alışkanlıklarla birlikte, misafire bakış açısı ve ağırlama biçimlerini de değiştirmiştir. Bu dönüşüm, yalnızca pratik alışkanlıklarda değil, aynı zamanda insanların misafirliğe yüklediği anlamda da kendini gösterir.
Geçmişte Türkiye’nin tüm bölgelerinde misafir, “Tanrı misafiri” olarak görülürdü. Bu ifade, misafirin geldiği eve bereket getirdiği ve ev sahibi için bir sınav niteliği taşıdığı inancını barındırırdı. Hatta okul kitaplarımızda ülkemiz tanıtılırken “misafirperver” tanımlaması kullanılırdı. Hiç tanınmayan biri dahi kapıyı çaldığında, bir bardak su istemek ya da bir gece barınmak için eve kabul edilirdi. Bu anlayış, Anadolu’nun dayanışma ve paylaşma kültüründen beslenirdi. Değişik bir güven anlayışı vardı.
Kırsal alanlarda misafir için evin en temiz odası ayrılır, sofraya en özel yemekler hazırlanırdı. Evdeki çocuklar misafirin yanında yüksek sesle konuşmaz, büyükler saygıda kusur etmemeye özen gösterirdi. Misafirle kurulan sohbet, hem sosyal hem de duygusal bir bağ inşa ederdi. Uzun oturmalar, akşamdan geceye, bazen de sabaha kadar uzanan muhabbetler, geçmiş misafirliklerin ayrılmaz parçasıydı. İkram edilen kahvenin 40 yıl hatırı sayılırdı. İçilen çayın haddi hesabı olmazdı. Gelişin de gidişin de bir adabı vardı; misafirin eşyası taşınır, uğurlanırken yolculuğu için yiyecek ve hediyeler verilirdi.
Bugünün kent yaşamı, hızla değişen sosyal ilişkiler, bireyselleşme ve yoğun iş temposu, geleneksel misafirlik anlayışını büyük ölçüde bozmuştur. Artık misafirliğe gitmek önceden haber verilmeden yapılmaz; hatta çoğu zaman davet, belirli bir zamana ve programa bağlanır. İnsanlar, ani misafirlikleri zaman yönetimi açısından zorluk olarak görür olmuşlardır. Hatta hoşa gitmez.
Modern yaşamda misafir ağırlamak genellikle daha kısa süreli, daha sade ve pratik bir şekilde yapılıyor. Evde değil, dışarıda bir kafede ya da restoranda buluşmak tercih ediliyor. Evlerde düzenlenen misafirlikler ise daha çok özel günlerle sınırlı: doğum günleri, yıl dönümleri, bayramlar veya resmi kutlamalar. İkram anlayışı da değişti; geleneksel çeşit çeşit yemeklerin yerini atıştırmalıklar, hazır ikramlar aldı. Tabii bu duruma ekonomik sebepler de biraz etken oldu diyebilirim. Ama yine de kültürel değişimler, hatta bozulmalar “misafirlik” anlayışını silmiştir.
Yazdığım gibi bu değişimin arkasında, sadece ekonomik ya da zamansal nedenler değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerdeki dönüşüm de yatmaktadır. Mahalle kültürünün zayıflaması, komşuluk ilişkilerinin sınırlanması ve bireylerin daha içe dönük yaşamlar sürmesi, misafirlik anlayışını da değiştirmiştir. Ayrıca teknolojinin gelişmesi, insanların sanal dünyada daha fazla vakit geçirmesi, fiziksel buluşmaları ikincil hale getirmiştir.
Her şeye rağmen, Türk toplumunda misafirlik hâlâ önemlidir. Bayramlarda hâlâ kapı kapı gezilir, büyüklerin eli öpülür. Kırsal bölgelerde, Anadolu’nun küçük kasabalarında ya da geleneklerine bağlı ailelerde hâlâ misafir için en iyi odalar açılır, yemeklerin en güzelinden ikram edilir. Bu anlamda geleneksel misafirperverliğin izleri tamamen silinmiş değildir; sadece şekil değiştirmiştir.
Bugün ülkemizde beni hala çok heyecanlandıran “M İ S A F İ R” kelimesinin anlamını tam karşılayan kentlerimizin var oluşunu seviyor ve bu duyguya sıkı sıkı bağlanıyorum. Yakın zamanda hem çalıştığım Gaziantep ve çevresi, hem de ziyaret için bulunduğum Güney Doğu Anadolu’nun tamamı bu eksikliğimi kısmen giderdi. Ama bir “Mardin misafirperverliği” vardı ki tüm benliğimi derinden etkiledi. Anlatılmaz yaşanır denir ya, aynen öyle. “M i s a f i r” kelimesinin ayrı bir gücü ve büyüsü var sanki bu kentte. Bu kelimeyi telaffuz ederken bile bu gücü hissedebiliyor insan. Akan suları durduruyor, tartışmalara nokta koyuyor adeta bu kelime. Bana ve aileme kültürlerinin en eşsiz yönlerini sundukları ve kalplerinin kapılarını sonuna kadar açtıkları için başta meslektaşım, Ziraat Mühendisi ve Ekmek Şefi Nesim DEMİRKAYA ve değerli aile büyüklerine daima minnettar kalacağım.
Düşünün ki bir kapı çalınır Mardin’de, içerideki herkeste bir heyecan. Çünkü o kapının ardında kim olursa olsun, bir misafir vardır ve misafir, o topraklarda sadece gelen kişi değil; bereketin, saygının ve gönül zenginliğinin habercisidir. Anadolu’nun en kadim geleneklerinden biri olan misafirperverlik, Mardin’de başka bir ruha bürünür: Daha sıcak, daha gösterişli ve daha derin yaşanır. Yalnızca sofralarda değil, kalplerde de yer açılır misafire. Onun için planlar yapılır, öncelikler değiştirilir. Geçmişin izlerini bugünün evlerinde, dillerde ve davranışlarda hâlâ canlı tutan bu anlayış, bölgenin kültürel dokusunun gurur duyulası temel taşlarından biridir.
Mardin’de misafirlik anlayışı, Türkiye’nin diğer bölgelerine kıyasla daha da köklü, gösterişli ve güçlüdür. Bu bölgede misafire gösterilen ilgi ve saygı, kültürel bir miras olarak kuşaktan kuşağa aktarılır ve adeta bir onur meselesi sayılır.
Misafir “Allah’ın bir lütfu” olarak görülür. Tanrı misafiri olarak değil, “baş tacı” olarak kabul edilir. Misafir ağırlamak hem dini hem de kültürel bir sorumluluk olarak görülür. Ev sahibi için bir şeref vesilesidir. Bölgenin misafirperverliği özellikle sofralarda kendini gösterir. “Yemek yedirmeden bırakmazlar” deyimi bu coğrafyada neredeyse bir yasa gibidir. Misafir için evde ne varsa değil, genellikle en özel yemekler hazırlanır. Kebaplar, içli köfteler, dolmalar, pilavlar ve tatlılar masada yer bulur. Sofra zenginliği, ev sahibinin misafire duyduğu saygıyı ve sevgiyi gösterir.
Misafiri yalnızca ev sahibi değil, tüm aile karşılar. Çocuklar misafirin yanından ayrılmaz, büyükler yer gösterir, kadınlar mutfakta birlikte çalışır. Misafir, sadece bir birey değil, tüm evin ağırladığı bir kutsaldır. Çaylar demlenir, kahveler pişer, sohbetler geç saatlere kadar sürer. Misafiri uğurlamak da gelişi kadar önemlidir. Eve nasıl büyük bir coşku ile kabul edildiyse, evden ayrılırken de aynı incelik gösterilir. Uğurlama sırasında bir “yolcu ikramı” yapılır; kimi zaman bir paket yemek, kimi zaman ev yapımı tatlı, kimi zaman yöresel bir hediye verilir.
Bu bölgede misafirlik sadece bireyler arasında değil, aynı zamanda akrabalık bağları ve komşuluk ilişkileri üzerinden de kurulur. Özellikle bayramlarda, düğünlerde ya da cenazelerde evler dolup taşar. “Misafir misafiri ağırlar” anlayışı hâlâ yaygındır. Misafirlik, sadece bir gelenek değil, bir yaşam biçimidir. Bu kültür, insanların birbirine duyduğu sevgi, saygı ve güvenin ifadesi olarak hâlâ dimdik ayakta durur.
Misafirlik anlayışı, sadece bir sosyal alışkanlık değil, aynı zamanda bir kültürün aynasıdır. Geçmişten bugüne bu aynada değişen yansımalar, hem toplumsal değerlerin dönüşümünü hem de bireyler arası ilişkilerin evrimini gösterir. Geleneksel misafirperverlik bugün farklı biçimlerde yaşansa da, özünde hâlâ paylaşmanın, saygının ve insan sıcaklığının izlerini taşır. Belki daha az sıklıkla, daha az görkemle ama hâlâ kalpten kalbe bir yol olarak varlığını sürdürür. İyi ki…