Dilek ALP

Dilek ALP

CUMHURİYET SOFRALARI

CUMHURİYET SOFRALARI

Bir sofranın etrafında toplanmak, ekmeği bölüşmek ya da çay fincanlarını el değiştirirken göz göze gelmek… Bunlar yalnızca midedeki doyurunun ötesinde, bir toplumun nasıl yaşadığını, kim olduğunu ve hangi tahayyülle yarattığını gösterir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan yeni düzenin en görünür, en yakın ve en nüfuzlu sahnelerinden biri de sofralardı. Bu sofralar, paylaşmanın, yurttaşlaşmanın ve modernleşmenin günlük pratikler olduğunu gösteren ilk derslerdi.

Cumhuriyet sofraları, salt yemek masası değildi; bir medeniyet projesinin mutfaktaki tercümesiydi. Yeni rejim, kamusal alanda ve özel hayatta “çağdaş” olmayı hedeflerken, bu hedefin en somut tezahürü aile sofralarının, okul kantinlerinin, fabrika yemekhanelerinin ve kamu kurumlarının ortak sofrasında görüldü. Sofralar, bireyi ait olduğu toplumla ilişkilendiren, vatandaşlığı pratikte öğreten bir öğretmene dönüştü.

Modernleşme sadece yapı ve kurum dönüşümü demek değildi; beslenme alışkanlıkları, sunum biçimleri, sofra adabı ve hatta yemeklerin içerikleri bile bu dönüşümün parçasıydı. Geleneksel mutfakla modern mutfak arasındaki sınırlar bazen bulanıklaştı, bazen bilinçli bir törpülemeyle yeniden çizildi. “Temizlik”, “hijyen”, “dengeli beslenme” gibi kavramlar yeni dönemin sofralarında hem sağlık gerekçesi hem de medeniyet iddiası olarak kendine yer buldu. Okul ve hastane mutfakları ile işyeri yemekhaneleri, kolektif beslenmenin düzenlenmesi yoluyla toplumsal düzenleme araçlarına dönüştü.

Bu süreçte kadınların rolleri iki yönlüydü. Bir yandan yeni rejim, kadınları kamusal hayata davet eden eğitim reformları ve sivil haklar söylemiyle sofrayı yeniden tanımladı; diğer yandan eve dair yükümlülükler ve mutfaktaki uzmanlık, modernleşme hedefleriyle birlikte yeniden düzenlendi. Ev içi alışkanlıkların “uygar” bir formata sokulması, kadınların hem evin hem de yurttaşlığın biçimlendiricileri olarak görülmesine neden oldu. Sofra, kadının toplumsal dönüşümdeki görünmez ama etkili sahasıydı.

Cumhuriyet sofralarının bir diğer önemli yönü “paylaşma” kültürünün kurumsallaşmasıydı. Bayram sofrasından okul kantinine, askeri kışladan belediye aşevi uygulamalarına kadar, yiyeceğin nicel ve nitel dağılımı aracılığıyla toplumsal dayanışmanın üslubu şekillendi. Yardımlaşma yalnızca insani bir zorunluluk değil, modern devletin toplumsal meşruiyetini besleyen bir simgeydi. Kamu protokollerinde yer alan ortak yemekler ise yeni siyaset dilinin selamlaşma ve sembol pratiğiydi: Bir arada yenilen yemek, ortak bir geleceğin, paylaşılan sorumlulukların ve benzer normların göstergesiydi.

Elbette bu modernleşme çizgisi tek sesli değildi. Geleneksel damak tatları, yerel mutfak pratikleri ve yöresel toplumsal alışkanlıklarla sürtüşmeler, uzlaşılar ve harmanlanmalar yaşandı. Bazı yemekler “çağdaş” damakta yer bulurken, bazı gelenekler direndi ve yeni formlarda varlığını sürdürdü. Sonuçta Cumhuriyet sofraları, tek tip bir kültür yaratmaktan çok farklı lezzetlerin, alışkanlıkların ve normların mücadelesinin ve uzlaşısının kaynağı oldu.

Bugün geriye bakınca, o ilk sofraların mirası hala masalarımızda hissediliyor: ortak yemek kültürü, okul ve kamu yemek hizmetleri, sofra adabına dair öğretiler, hatta resmi protokollerdeki yemek ritüelleri… Ancak mesele sadece nostalji değil; cumhuriyetin kurucu hikâyesinin günlük hayata nasıl sinmiş olduğunu anlamak, bugün paylaşma ve kamusal yaşam tartışmalarını yeniden düşünmemize yardımcı olur. Kriz zamanlarında açılan aşevleri, dayanışma ağları, mahalle iftarları hepsi Cumhuriyet’in “ortak sofra” fikrinin farklı tezahürleri değil mi?

Cumhuriyet sofraları, modern Türkiye’nin ilk okul sıralarıydı: burada hem kültür öğretiliyordu hem de yurttaşlık provasına çıkılıyordu. Bir tabak yemek, bir fincan çay ya da paylaşılan bir ekmek, yalnızca karnı doyurmuyordu; birlikte yaşamanın, birbirine güvenmenin ve ortak geleceği paylaşmanın ilk pratiklerini de inşa ediyordu. Bugün sofraya oturduğumuzda, o mirasın izlerini görünür kılmak; paylaşmanın ve kamusal sorumluluğun yeniden hatırlanması belki de en anlamlı adım olacaktır.

Bu yazı toplam 3130 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi