Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

GEBZE’DEN İNSAN MANZARALARI...!

GEBZE’DEN İNSAN MANZARALARI...!

Şuan saat 8 Gebze Meydanı’ndayım ve yazımı yazmaya çalışıyorum.

İnsanlar yavaş yavaş evlerine çekiliyorlar.

Oturduğum bankın önünden tanıdığım iki dilenci geçiyor.

İşleri iyi gitmiş, ekmek paralarını kazanmışlar ki gülerek eğlenerek  şakalaşarak gidiyorlar.

Onların bu hali beni de çok sevindirdi.

Gönlüm dilenciler, dilenciler, açlar, işsizler, haksızlığa uğramışlar olmasın istiyor.

Ama neylersin ki kapitalist sistem böyle işliyor.

Bir gün hem de yakın bir zamanda benim halkım da bu derin uykudan uyanıp bu sistemin yerine kendine yakışan sosyalist sistemi kuracaktır.

Kurtuluş savaşı nasıl yapıldıysa bu da öyle yapılacaktır.

İnsanlar evlerine çekilip yalnız kaldığım zaman kendi kendime “sen ne yaptın bugün” sorusunu yöneltiyorum.

Bol bol kitap okudum yazı yazdım insanlarla ülkenin kötü gidişatını tartıştım.

Asırlar önce Eflatun “bir ülkenin müziğini değiştirmeden toplumunu değiştiremezsiniz” demiş.

Bu söz bu ülkenin gidişatını değiştirmek isteyenlere örnek olsun.

Ben bir yorum yapmak istemiyorum elimde Üstadlar Üstadı Tolstoy’un eşi Sofiya Tolstoy’un güncesi var.

Tolstoy ile olan ilişkilerini anlatıyor.

Evlilikleri iyi gitmeyen herkesin bu büyük eseri iyi okuması lazım.

Bugün bu meydanda gördüklerimi yazmaya karar verdim.

Az önce yanıma meydanda eski elbiseler satan satan bir adam geldi.

“Hocam ben mahvoldum, öldüm, aç kaldım, intihar etmek istiyorum.

Şu çantanla benim kafama vur beni öldür ısırgan otuyla dağlanmış gibi...

Birisi elindeki cekete müşteri olmuş fiyatında anlaşamamışlar.

Sana şu sırtımdaki ceketi vereyim demiş.

İç cebine 500 lirayı koyduğu ceketi adama bir sigara parasına satmış.

Yani bu parayı ben yiyemedim al sen ye demiş.

Hani parasını yiyemeyenlerin parasını yerler derler ya öyle olmuş.

Hava karardı, adamı da tanımıyormuş yapacak bir şey yok.

Meydanı yazacağım dedim ya, yazmak için Türkiye’de öyle çok malzeme var ki.

Yeter ki siz yazın.

İsveç’de yazarlar yazmak için konu bulamıyorlarmış.

Oturduğum yerin bir kırk metre ötesinde bir kalabalık toplanmış.

Ne var diye gittim, bir adam telefonunun sesini sonuna kadar açmış başına topladığı kalabalığa arabeks müzik dinletiyor.

İnsanlar ah vah edip içini çekiyorlar.

Halk olarak böyle acılı , ağrılı, hüzünlü müzikleri seviyoruz.

Sermaye sınıfı sevdiriyor.

Eflatun boşuna dememiş bir toplumu değiştirmek için önce müziğini değiştireceksiniz...

Geçen hafta Türkiye’de bir insanlık dramı yaşandı.

Hayat bir süre durdu.

Bodrum sahillerine bir çocuk vurdu dilim söylemeye varmıyor .

Bu çocuğur yüreğine paslı bir çivi gibi saplandı.

İnşallah böyle çiviler bu çocuğun ölümüne sebep olanların yüreklerine saplanır.

Kapanmaya yüz tutmuş yaralarım açılıp yeniden kanamaya başladı.

Albert Camus “Bir ülkede demokrasinin olup olmadığını anlamak istiyorsanız o ülke insanlarının nasıl ve hangi sebeple  öldüğüne bakacaksınız”demiş.

Bu söz bu ülkede kimin umrunda.

Kim okudu da bilecek yazarın böyle söylediğini.

Ne yazsam boşuna bu olay unutuldu bile.

Bazen kendime ah kara cahil neden bu kadar duygulu duyarlısın? 

Seni bu hale getiren nedir?

Bırak artık kendini yargılamayı bu ülkedeki açlığı, işsizliği, sefaleti, cahilliği, adaletsizliği sen mi yarattın.

Emeklileri açlığa sen mi düşürdün.

Ülkenin eğitimini eğitim olmaktan sen mi çıkardın.

Aklıma bir sürü şey geliyor yazmak istiyorum ya...

Bu yazı toplam 2282 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi