Dilek ALP

Dilek ALP

KENT SERİSİ 8: KENT VE DÖNÜŞÜM

KENT SERİSİ 8: KENT VE DÖNÜŞÜM

Kentsel dönüşüm kesinlikle olmalı. ''Kentsel dönüşüm'' çok fiyakalı bir söz.
Ama nasıl olmalı? Kentin dönüşümü sadece mekâna makyaj yapmakla olmaz.
Asıl insanı yetiştirmek lazım.
O da çok yönlü düşünülmesi gereken bir iş…
Mustafa Kutlu

*

Bu yazımı herhangi bir siyasi altyapıda yorumlamayacağınızı düşünerek, samimiyetim ve bilgisel farkındalık kapsamında kaleme alacağım. Kentlerin değişim süreçlerinde benzeri sıkıntılarla boğuştuğunu izleyebilecek kadar yerel yönetimlerde tecrübe sahibi olduğumu söylemeliyim en başta. Kritik zamanlarda önemli belediyelerde çalışmışlığım, kent sorunlarına oldukça aşina olmamı ve rahatça çözüme gitmemi sağladı.

Bugün konu başlığım Kentsel Dönüşüm olacak, gündemde olan İzmit Cedit Mahallesi nedeniyle. Türkiye’nin her yönden en başarılı Kentsel Yenilenme projesinin belediye ayağı olarak çalışmam bana bu kuvvetli cümleleri kurmama yardım edecek. Lütfen Ankara üzerinden vereceğim örneği, Kocaeli Bölgesinde yapılan ve düşünülen tüm dönüşüm projeleri olarak hayal edin.

Bakış açımın, Kentsel Dönüşüm Projelerinin, kesinlikle Toplu Konut Projeleri olmadığını ifade ederek başlamalıyım. Bunu şekillendiren, üniversite ikinci sınıftan itibaren Türkiye’nin en önemli 10 toplumsal projesinden biri olan
Ankara Batıkent Projesi’nde Sayın Murat Karayalçın ile uzun yıllar çalışmam olmuştur. Proje, Birleşmiş Milletlerin Dünya Konut Ödülü’nü kazanmış, Karayalçın’a ödülü Londra’da İngiliz Kraliyeti Veliaht Prensi Charles takdim etmiştir. 55 bin konut, 300 bin nüfuslu bir kentin yeniden inşası o dönemin kolektif bir başarısı olarak adlandırılır. (1985-1991)

Batıkent Projesi, konut kooperatifçiliğinden, kent kooperatifçiliğine geçişi tanımlayan önemli bir modeldir. Yepyeni bir bakış açısı getirmiştir kent plancılığına. İnsan odaklı belediyecilik anlayışının en güzel örneğini vermiş, konut sorunu çözümünün, sadece konut üretmek ile değil, insan odaklı bir yaklaşım ile çözüleceğinin kanıtı olmuştur. Bu süreçte üç önemli amaç gerçekleştirilmiştir:


1. Konut sorunu olan özellikle alt ve orta gelir grubu insanları bir proje tabanında örgütlemek ve her şeyi devletten beklemeden, sorunların çözümüne, proje bazında katılımcı bir yolla sahip çıkmalarını sağlamak. Biz buna Proje Demokrasisi diyoruz.

2. Kooperatifçilik hareketini yalnızca konut yapım boyutu ile sınırlamayıp, sosyal ve ekonomik boyutları da içeren bir hareket olarak ele almak. Biz buna
Kent Kooperatifçiliği diyoruz.

3. Proje bazında, yerel yönetim birimleri, konusunda duayenlerin hayat görüşleri önemsenmeden ve sivil örgütler arasında işbirliği yaparak kaynakların etkin ve hızlı kullanımını sağlamak. Biz buna
Toplumsal İşbirliği diyoruz.

Batıkent Projesi tecrübesinin ardından 1989 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar Dairesi’nde göreve başladığımda, verilen sorumluluğun 30 yıl sonra bile bir ülke tarihinin ilklerinden biri olarak anılacağını bilmiyordum.
Kentteki dönüşüm projelerinin geçmişi aslında Cumhuriyet’in kuruluş yılları ve Ankara’nın başkent olması kadar eskidir. O dönemde Ankara özelinde başlatılan bu dönüşüm süreci, yalnızca bir Anadolu kasabasının batılı değerlerle gelişmesi değil, doğulu bir toplumun batılı değerleri kabul ederek modernleşme çabasının kente yansımasını somutlaştırmıştır.

Ankara İmar Planı için 1927’de uluslararası bir yarışma açılmıştır. Bu yarışmayı Alman mimar Herman Jansen kazanmış kentin ilk imar planı 1932’de onanmıştır.

1940’lı yıllarda yoğun göçler sonrasında başkente yığılan nüfus, kentin planlı gelişmesini altüst etmiştir. 1950’lerin sonunda planlı olduğu halde plansız gelişme izlenimi veren Ankara için yeni bir imar planı hazırlama zorunluluğu doğmuştur. İlerleyen zamanda Ankara’nın hızlı kentleşmesi sürmüş, imarlı alanlarda yoğunluk artışları ve yıkılıp yenilenmeler sürerken, gecekondu bölgeleri yerleşmeye uygun olmayan arazileri doldurmuştur. 

1980’ler ise yerelleşme ve kentsel dönüşüm uygulamaları açısından bir dönüm noktası demektir.
3194 sayılı yasa ile planlama yetkilerinin belediyelere geçmesi ve belediyelere ayrılan kaynakların artırılması yoluyla neredeyse tüm büyük kentlerde kapsamlı bir planlama ve imar uygulamaları devreye sokulmuştur.

Gelelim asıl konuya, Türkiye’deki ilk kentsel dönüşüm projesi olan Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi 1989 yılında kamuoyuna sunulmuştu. Türkiye’de o tarihlerde daha önce kentsel dönüşüm ismi altında bir çalışma yapılmadığı için hem gecekondu sahipleri, hem çalışanlar, hem de yatırımcılar tarafından risk taşıyan bir proje olarak değerlendirildi. Belediye ayağında çalışan bir mühendis olarak aylar süren proje çalışmalarının yanında, fikirlerin halka yansıtılması konusunda uzun mesailer harcandı. Hatta diyebilirim ki toplumsal hazırlık aşaması proje aşamasından daha uzun sürdü. Projenin 1.Etabında yer alan 250 bin metrekarelik sorunlu alanda 404 adet konut, ayrıca projenin finansmanında kullanılmak üzere lüks 219 konut ve 60 işyeri kullanım alanları da tasarlanmıştı.

Projenin her aşamasında hak sahibi kişilerle yüz yüze anket ve bilgilendirme çalışmalarının yanı sıra, siyaset bilimciler, sosyologlar, psikologlar, kent bilimciler sık sık halkla buluştu. Projeler çizilirken halk dâhil edildi. Kent değişirken, bu yenilenme projesinde vatandaş dilediği gibi fikrini paylaşabildi. Sorunun, sadece eskiyi yıkıp yerine yenisini yapmak olmadığını anlatmak için aylar boyu vatandaşla tek tek konuştuğumuzu hatırlıyorum. Aslında sorunumuz çevre ilişkilerinin, refahın, uygarlığın, çağdaşlığın yükseltilmesiydi. Konut yapmak ise bunlardan sadece bir tanesiydi. Biz yeni bir yaşam tarzı planlıyorduk.

Fakat günümüz belediyelerinde kentsel dönüşüm konusunun sadece konut yıkıp yerine konut yapmaktan ibaret olduğunu görüyorum. Bölgede yer alan kentsel dönüşüm proje sunumlarını izlerken hep bu eksikliği fark ettim. Hemen hemen bütün projelerde İNSAN öğesi unutulmuştu. Birçoğunuz tarafından bu romantik bir bakış açısı olarak nitelendirilse bile projenin bütününde insan konforunun sağlanması, konut alanları, yeşil alanlar ve ticari alanlar tüm şehir ölçeğinde düşünülme zorunluluğunu taşır. Günümüzde vatandaşla işbirliğine gidilmeden “Biz yaptık oldu” mantığı kişiliksiz bir planlama yöntemidir.

Dikmen Vadisi Projesi’nin hala örnek gösterilmesi, uygulamada hala en başarılı proje oluşu, sayısız tez çalışması, ders konusu ve kopyalanabilen yapısı ile insan odaklı düşünce tarzı, kent planlamasına destek olurken kente nefes aldıran bir anlayışa sahipliği, bu projenin 30 yıl sonra hala bugün de konuşulmasına neden olmaktadır.


Bir Kentsel Dönüşüm (Yenilenme) projesinde;

ekstra rekreasyon alanı yaratabiliyorsanız,
kentte rüzgar koridoru oluşturabiliyorsanız,    
farklı insan gruplarını aynı alanda bütünleştirebiliyorsanız,
eskileri yıkarak güvenli konutlar yapabiliyorsanız,
teknik ve doğal tehlikelere karşı tüm önlemleri alabiliyorsanız,
yeni sosyal donanımlar oluşturabiliyorsanız,
şehircilik ilkelerine uygun, peyzajı kuvvetli projelendirebiliyorsanız,
yenilikçi, teknolojilerin uygulanabilmesine olanak sağlıyorsanız,
kısa sürede hayata geçirebilecekseniz,
yatırımcılar için verimlilik garantisi verebiliyorsanız,
kent için bir marka değeri taşıyabilecekse,
fiziki koşulların uygunluğunun yanında insan kriterini ön planda tutabiliyorsanız,

projenin sonunda çevresi için bir alt merkez oluşturabiliyorsanız,
ve hak sahibi olanları yerinden etmeden bu projeyi planlayabildiyseniz,
bu başarılı bir kentsel yenileştirme projesidir

Dikmen Vadisi Projesi’nin en anlamlı hatırası bölge halkının kendi evlerini kendilerinin yıkmasıydı, ne bir zabıta ne bir belediye dozeri zor kullanmadan, davullu zurnalı bir yıkım olmuştu. Halkın kent yöneticisine güvenmesi ve projenin her aşamasında kendisinin yer alması, bence bu projenin hala bu denli başarı ile anılmasına en büyük sebeptir. Çok şanslıyım akıllı, tutarlı, sözünde duran, ve vizyon sahibi bir büyükşehir belediye başkanı ile böylesi şahane projelere imza atmak şansına sahip oldum. 30 yılın ardından hala alkışlanacak projelere tüm kentlerimizin kavuşmasını diliyorum..

Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tahir Büyükakın, umarım bu büyük ve sıkıntılı projeyi kent için en faydalı bir şekilde sonlandırsın ve bölge halkına kazandırsın. Kendisinin akademisyen bakış açısına samimiyetle güvenerek, oluşturacağı Proje Karar Kurulu’nda bu proje ile ilgili Sayın Murat Karayalçın’ın düşüncelerini almasını, onunla bu konuda sohbet etmesini çok isterdim. Eminim bu eşsiz bilgiler kent için çok değerli ve önemli olacaktır. Bazen siyasi görüş farklılıklarını kenara koyarak, denenmiş tecrübelere başvurmak hem zaman, hem iş, hem de profesyonel sonuç başarısı getirir.
Toplumsal İşbirliği derken tam da bunu kastetmiştim aslında…

Bu yazı toplam 10310 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi