Dilek ALP

Dilek ALP

TERK EDİLMİŞ MUTSUZ GEZEGEN

TERK EDİLMİŞ MUTSUZ GEZEGEN

Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama gidip görmek istediğin

Özlem, gidip görememendir;
ama gidip görmek istemen

Özlediğin, gidip görmek istediğin
ama gidip göremediğin

Özlem, gidip görmek istemen
ama gidememen, görememen;
gene de, çok istemendir…

Oruç Aruoba


Her şeyi çok özlediğimi düşünüyorum bu ara, ondandır bu coğrafyanın yetiştirdiği, 31 Mayıs 2020 tarihinde yitirdiğimiz değerli yazar, şair, akademisyen ve felsefeci Oruç Aruoba’nın özlem anlatımıyla başladım. “Kelimelere yakın olan, düşünmeyi de sever” denir, benim de zihnimi yorduğum konular daha çok özlediklerim sanırım. Uzun zamandır kalite ve zarafet kelimelerinin ağırlığını, kültürümüze yansımasını ve yaşadığımız kentte algılanış şekillerini izliyorum sessizce.


Severim kalite kelimesini, içi dolu ve çoğaltmaya açıktır. Çağdaş gelir bana, umutsuzluğuma merhem gibi hissederim. Hedefleri, beklentileri, ilgilendikleri ile bağlantılı olarak, kişilerin yaşadıkları yargıların, ifade biçimidir saf haliyle.

Aslında kişinin sağlığının dışa yansımasıdır. Hangi lüks restoranda yemek yediği, hangi arabayı kullandığı, hangi semtte yaşadığı, hangi mağazalardan alış veriş yaptığı ifadesi için kullanılmaz. Hangi kitabı okuduğu değil, hangi sıklıkla kitap okuduğudur kalite, düzenli gazete okuyup okumadığıdır, hobileridir. Dünyaya ait görüşleridir, kendini doğru kelimelerle anlatım tarzıdır.

Hangi müzik türünü dinlediği değil, müzik dinlediğidir. Resim yapabilmek değil, resim yapanlara saygı duymaktır. İnsanları gözlerinin içine bakarak anlamaktır. Çocuklara, doğaya özen göstermektir. Kendi amaçları doğrultusunda yaşayan değil, etrafına faydalı olandır. Huzurlu olan ve bulunduğu her yerde huzur sağlayandır. Sağlıklı duygulara sahip olandır. Bir kadını ya da erkeği sevebilen, sevdiğini doğru kelimelerle ifade edebilendir. Gözlerinin içi gülerken kalbinden tebessüm edebilendir. Çok para kazanan değil, mevcut olanı doğru kullanandır. Olanı da paylaşabilendir.

Gücü ve yararlılığı, tıpkı makineninki gibi, dengeli ve düzenli harekettir kalite dediğim olgu. Bilgisini aklıyla birleştiren, nereye gitmek ve ne yapmak istediğini bilendir. Benliğinin bütün parçaları uyum içinde çalışan, sorunları çözen, yaratıcı olandır. Kendi yaşamını kontrol eden, yaşamın kendisini sürüklemesine izin vermeyendir.

Kaliteyi zarafet besler, zarif kişi içinde güzellikler barındıran kişi olarak bilinir. Bu özellikte bir kişiyle karşılaştığınızda kelimelere dökemediğiniz bir samimiyet hissedersiniz. Nazik olmak belki de kilit kelimedir. Bir filozof insana dair bir tanımlama yaparken “kendine hâkim ve nezaketli olan” der. Bu aslında kalitenin de tanımıdır.  Ve en başından itibaren her yüzyılda toplumda kadın, zarafetle eşleştirilmiştir. Kadının zarif ve nezaketli olması beklenir. Doğuran, toparlayan, yayan, iyileştiren yeteneklerinin yanında eğiten yanı için de gereklidir bu özelliği.


Kadın nezaketiyle, kalitesi ile her yerde olsun istiyorum, her mevkide, her siyasi partide, her kürsüde, her kalemin başında, her görevde yani her iş sahasında olsun. Bunun yanında vicdanlı, adil, aklı hür beyni pırıl pırıl çalışsın, okusun, okutsun, anlatsın, tartışsın, sevsin, doğursun, yetiştirsin istiyorum. Etki altında kalmasın, kararlarını kendi muhakemesinde yapsın istiyorum. Konuştuğunda dinletsin, ağzından çıkan her kelime ile saygınlık görsün istiyorum. Kadın kendi tabiatına uygun naif davranış ve üslubuyla olsun istiyorum. “Erkek gibi kadın” tanımlaması değil duymak istediğim. Özlediğim kadın görüntüsü de bu değil. Bulunduğu her toplumda, girdiği andan itibaren kendine çeki düzen verdirici temiz, doğal bir atmosfer yaratsın istiyorum, argo konuşmaya izin vermeyen.

Çevre ve koşullar demeyin sakın... En önemlisi kadının kendini nerede gördüğü, neye layık hissettiği, kadının hedefleri, kendine koyduğu kısıtlar… Koşullar eşit fakat beklentiler değişken günümüzde. Yanlış anlaşılmasın, tabii uç örneklerden bahsetmiyorum genel ortalamadan kastım. Ben de hayallerdeki büyükşehirlerde büyümedim bunları yazarken, oradan oraya savrulan asker bir ailenin kızıydım, her iki – üç senede bir değişen adreslerimde kendini yeni insanlara kabul ettirmeye çalışan...

Belki de kadınlardan beklentim bunun için çok yüksek oldu. Gördüğüm yanlışlara sessiz kalmayışım, daha iyi olabilecekken azla yetinilmesi beni hep öfkelendirdi. Kadınların enerjisi, hatalı iknalarla heba ediliyor toplumda, hırpalanıyor ve baskılanıyor, bilerek - isteyerek ve maalesef kadınların kendilerinden ilham alarak... Kadının kendini, kadın özellikleri ile ortaya koyması engelleniyor ve onun adına sürekli rol biçiliyor. Topluma zarafet ve kaliteyi yerleştirecek en etkili güç olan kadın, bir şekilde baskılanarak, rolü başkalarınca belirleniyor.

Toplumsal kaliteyi olması gereken yere taşıyacak kişileri kadınlar olarak görüyorum. Bu aşamada önemsediğim sadece eğitimi, kariyeri, topluma yön veren bireysel gelişmişliği, anne olabilme yetisi, öğrenebilme ve öğretebilme kabiliyeti, toplumsal seviyeyi yukarıya çekişi ile düzgün rol modellerin olması gerekliliği. Kadınlar, insanlığın yüzde 51’i. Onları güçlendirmek, desteklemek her şeyi değiştirecek inanın. Birlikte çalışan, kadın olduğunu unutmayan bilgili kadınlar bu 
terk edilmiş mutsuz gezegene barış ve tazelik getirecekler.

Uygarlığımızda köklü değişiklikler yapma zamanının geldiğine inanıyorum. Bu değişikliğin toplumsal kaliteyi artırmasının yanında gerçek değişim için dünyanın yönetiminde kadınsı enerjiye ihtiyaç olduğunu savunanlardanım. Güçlü pozisyonlarda dünyayı zıvanasına oturtacak dişil enerji ile beslenmemiz gerekiyor. Kadınların yanında savaşçı kalplere sahip erkeklere ihtiyaç var. Bu dünyayı güzelleştirmek zorundayız. Daha iyi değil ama daha yaşanabilir bir hale getirmek için. Kollarımızı sıvayıp kendi kapımızın önünden başlayalım…



 

 

Bu yazı toplam 7398 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi