Dilek ALP

Dilek ALP

KENT SERİSİ 53: Türkiye’nin dünyaya açılan kapısı “ANTAKYA”

KENT SERİSİ 53: Türkiye’nin dünyaya açılan kapısı “ANTAKYA”

Röportaj: Anna Maria BEYLUNİOĞLU

Antakya, insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri, geçmişten günümüze farklı kültürlerin ve farklı inançların bir arada yaşadığı, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış barış, kardeşlik kenti, Türkiye'nin Ortadoğu'ya, Ortadoğu'nun da Anadolu'ya, Akdeniz'e ve Avrupa'ya açılan kapısıdır.”

Geçen sene bu günler uykularımızın kaçtığı, göz pınarlarımızın kurumadığı çok ağır günler geçiriyorduk ülke olarak. 17 Ağustos 1999 da gece 03:05 de durduğumuz zaman şimdi de 6 Şubat 2023 gece 04:17 de durmuştu. Aklımızı yitirtecek kadar büyük bir acı vardı kalbimizde…

Üzerinden koca bir 365 gün geçti, acılar çok taze, gözyaşları dinmedi, uzunca yıllar dinmeyecek biliyorum. Bu tablo içerisinde her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan, memleketi, kültürü ve kent halkı için çabalayan çok değerli insanlar tanıdık. Bunlardan biri sevgili Anna Maria BEYLUNİOĞLU. Kendisi ile Antakya kenti ve zengin kültürü için çalışırken yollarımız kesişti. Burada yıllardır yazdığım Kent Serisinin içinde olması gerekir diye düşündüm, kendisinin ağzından okuyun istedim canımız Antakya’mızı

anna.jpeg''BERGE ARABİAN FOTOSU''

1. Kent Kültürü açısından Antakya dünyada eşsiz bir örnek sayılıyor. Neden bu kadar önemli sizce?

Çok söylenir farklı dine ve kültürlere mensup insanların bir arada çatışma içinde olmadan yaşadığı bir kent diye. Antakya’da yaşayan halklar arasında hiç sıkıntı yoktu demek bence doğru değil ancak bu sıkıntılar bizim Türkiye’nin geri kalanında yer yer tecrübe ettiğimiz kültürel ve siyasi ayrımlar kadar ayrımcı bir hal almıyor. İnsanlar inançlarını gizlemek zorunda kalmıyor, bayramlarını bir arada kutluyor. Hoşgörü değil saygı ve derin bir sevgi halinde yaşıyorlar bu kentte.

2. Antakya’yı marka kent haline dönüştüren özellikleri nedir?

Benim çok hoşuma giden bir ifade değil ama medeniyetler ya da hoşgörü şehri olarak bilinen bir kentten bahsediyoruz. Az önce de dediğim gibi bu hoşgörüden ziyade halkların birbirini eşit olarak tanıması, saygı duyması ve bir arada yaşamışlıktan, ortak kutlanan ritüellerden kaynaklanan zaman içinde derin sevgiye dönüşen bir bağ var. Bununla beraber çok güçlü ve sahip çıktıkları kimlik belirleyenleri var. Tarihten bugüne var ettikleri dili ve kültürel ritüelleri ve camileri ve kiliseler başta olmak üzere tarihi yapıları var. Bunun bana göre en belirleyeni ise yemek kültürü. Birçok insanın aklına Antakya deyince iyi bir mutfak yani yemek kültürü geliyordu desek yanlış olmaz sanırım.

3. 6 Şubat 2023 de yaşadığımız depremde Antakya ve kültürü nelerini kaybetti? Sizce acil olarak ne yapılmalı?

En önemli olarak insanını kaybetti. Şehir tamamen kayboldu. 6 Şubat birçok diğer şehirde insanlara çokça kayıplar getirdi ama Hatay tamamen yok oldu. Özellikle Antakya merkez şu anda dümdüz. Bundan kaynaklı olarak depremin şiddeti ve kayıpları sebebiyle insanlar şehir dışına attılar kendilerini, şimdi birçoğu döndü ya da dönmek istiyor ama hala şehirde insani koşullar yok, hala konteynerlerde ve çadırlarda zor bir yaşam sürüyorlar. Eğitim ve sağlık hizmetleri oldukça ilkel. Geleceklerinden endişeliler. Şehre dönmüş olsalar bile çocukları için iyi gelecek kurmak isteyenler hiç istemeseler de şehir dışına hatta yurtdışına gitmeyi düşünmeye başladılar.

Ne yapılmalı?
Öncelikle bu insanları duymamız gerek. Şu anda toplu konutlar yapılıyor depremi etkileyen bölgelerde ama bu kadar hızlı yapılan konutlar ne derece güvenli olacak, olsa bile bu insanların hafızasında yer eden kent kültürünü bu hızlı yapılaşma ne şekilde etkileyecek? Hafızadaki kenti yerine koyamazsanız insanlar o derin bir sevgiyle bağlı oldukları şehri göremezlerse burada ne kadar var olabilecekler bilmiyorum. Şehrin hafızasını kaybetmesinin önüne geçilmesi gerek. Geçici de olsa barınma sorunu çözülmemiş, acılı, yaslı ve psikolojik olarak desteğe ihtiyaç duyan insanlar her şeye rağmen şehirlerini kaybetmemek, hafızalarını korumak için oradalar. İhtiyaçlar için bence o insanlarla sık sık bir araya gelmek gerek. Kalıcı konut yerine daha sağlıklı geçici konutlar inşa etmek, şehrin eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılamak, bunları yaparken insanlara psikolojik destek sağlamak gerek. Bu insanlar depremi en ağır şekilde yaşadılar, sevdiklerini, arkadaşlarını, şehirlerini kaybettiler. Çok ciddi bir boşluktalar.

4. Bir kentin hafızası neden değerlidir?

Hafıza kimliktir, hafıza sizi siz yapan en önemli özelliğinizdir, bir anlamda benliğinizdir. Şehrin karakterini de bu bir araya gelen hafıza oluşturur. Antakya için yüzyıllar içinde oluşmuş ve ortaklaşılmış bir kent hafızasından bahsediyoruz. Bu hafıza olmazsa, bu hafızayı oluşturan insanları olmazsa şehre istediğiniz kadar bina dikin, o kent deprem olmadan önceki kent olamaz. Resmi adı yine Hatay olur, ama o az önce bahsettiğimiz güçlü öğelerle tanımlanan kent olamaz. Antakyalılar birçok yerde bu durumu çok net bir şekilde anlatıyorlar. Antakya’yı Antakya yapan insanıdır diyorlar.

5. ‘Biz’ anlamına gelen ‘Nehna’ ismini verdiğiniz çok kıymetli bir platformunuz var, bu oluşumun amacı nedir?

Nehna, Arapça “biz” demek. Biz, 2021 Ekim ayında 6 Antakyalı Ortodoks bir araya gelerek bu platformu kurduk. Antakya diyorum ama biz genellikle Hatay yerine Antakya şeklinde hitap ederiz şehrimize. Antakya deyince İskenderun, Samandağ, Altınözü’nü de kastederiz. Buralarda yaşayan Ortodoksların güçlü kültürel pratiklerinin ve güncel sorunlarının ülkemizde çok bilinmediğini fark edip Nehna’yı oluşturduk. Deprem öncesi web sitemizde yayınladığımız makalelerle iletişim kuruyorduk okuyucularla, sosyal medyada da aktiftik. Amacımız Antakyalı Ortodoks toplumu ve onu çevreleyen diğer toplumları anlamak ve anlatmak, buna dair bir iz bırakmaktı. Geniş toplumun ilgisini çekebilmeyi başarabilmiştik. Depremin ardından herkes gibi biz de Antakya’mız için seferber olduk. Sadece Antakyalı Ortodokslar için değil herkes için bir şeyler yapmaya çabaladık.

5. Hatay Kent Hafızasını kurtarabilmek adına çok anlamlı bir adım attınız, bahsedebilir misiniz? Bizler nasıl katkı sunabiliriz?

Evet, biz ilk akut ihtiyaçlar konusunda adımlar belli bir noktaya geldikten sonra, biz şimdi ne yapabiliriz diye düşündük. Ne de olsa bir anlamda hafızayı korumak için kurulmuştuk. Bir hafıza haritası yapmaya karar verdik. Memleketim anlamında gelen Beledna adını verdiğimiz bir harita tasarladık. www.hafizaharitasi.com adresine ulaştığınızda karşınıza bir harita çıkıyor. Bu haritada Antakya ve çevresi üzerinde şehir plancısı ve Antakya sevdalısı Tuğçe Tezer ve ekibinin hazırladığı tarihi ve sosyo-kültürel olarak önemli mekânlar önceden belirlenmiş, oralara ya da harita üzerinde dilediğiniz yere tıklayarak bir işaret koyabiliyor, ondan sonra açılan sekmede fotoğrafınızı ve hatıranızı yükleyebiliyorsunuz. Böylece hatıralar sadece beynimizde değil, şehir nasıl inşa edilecek olursa olsun, o eski hafızamızdaki Antakya haritası üzerinde bir yerde kalacak. Kolektif belleği böylece koruma amacı taşıyoruz. Ben ara ara haritada girilmiş pinlere tıklayarak dolaşıyorum mesela Hatay’da, girilmiş hatıralar yardımıyla bu güzel şehri bir kez daha yaşayabiliyorum. Bazen gülümsüyor bazen duygulanıyorum. Sadece Hataylı değil, bu şehirden yolu geçmiş herkes fotoğraf ve hatıralarını bu haritaya yükleyerek şehrin hafızasının korunmasına katkı sunabilirler. Nehna ve Beledna Hafıza Haritasının sosyal medya hesaplarında haritanın nasıl kullanılacağına dair içerikler de oluşturduk, o hesapları takip edebilirsiniz.

7. Antakya ile ilgili gelecek hayalleriniz nedir?

Umutlu olmak istiyorum ama zorlanıyorum. Şu anda tek duyduğum kalıcı konut inşası. Oysa Nehna dolayısıyla katıldığım toplantılarda anlatılan, işin doğrusunun yerinde inşa olduğu, bir süre konteyner değil geçici konutlar yapılıp, insanların sağlıklı bir yaşama kavuşmasını sağlamak, şehrin master planını yenilemek ve sonra inşaya başlamak. Şu an şeffaf bir süreç de yaşanmadığı için bu ne kadar yapılıyor bilemiyoruz, o nedenle gelecek hayalleri kurmakta zorlanıyorum. Ama keşke yerel paydaşların talepleri dinlenerek, uzmanların söylediği şekilde ilerleyen bir süreç olsa, o zaman deprem öncesi Antakya’nın sıkıntılı noktalarından arındırıp, şehrin insanının katılımıyla şehri kurabilirdik. Şu an görebildiğim maalesef insanların uzun vadede şehri terk etme noktasına gelecekleri.

8. Antakya Kenti ile ilgili “unutmamamız gerekenler” desek ilk aklınıza neler gelirdi?

O kadar çok şek var ki, benim mesleki olarak yemek kültürü geliyor aklıma. Aslında yemek kültürü kentin birçok özelliğini de tanımlayan bir araç. Yemek benim için tarih demek, insan demek, sosyal yaşam demek. Esnafı, üretim şekilleri, iyi, kaliteli ve lezzetli gıdanın önemsenmesi bu kentle ilgili unutmamız gerekenler arasında yer alıyor. Bu yemek kültürü etrafında birleşen halkları da unutmamalıyız. İnsanının bu şehrin asli unsuru olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. O yemekleri yapan esnafı, ev hanımını şehre geri getirmeliyiz.

9. Bu en acı günümüzde, gazetemize zaman ayırarak bu özel röportajı gerçekleştirmemize olanak tanıdığınız için çok teşekkür ederiz. Başta size, tüm Antakya halkına ve depremde kayıpları olan tüm dostlarımıza sabır diliyoruz.

Ben teşekkür ederim, kendimizi ifade etme imkânı verdiğiniz için.

ANNA MARİA BEYLUNİOĞLU KİMDİR?
Antakyalı Hristiyan bir ailenin kızı olarak Mersin’de doğdu. Lisans ve doktora eğitimini Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler üzerine sırasıyla İstanbul ve İtalya’da tamamladı. Din devlet ilişkileri, din özgürlüğü ve gayrimüslim azınlıklar alanlarında kitap, çeşitli kitap bölümleri, dergi makaleleri ve fikir yazılarının da dâhil olduğu geniş çapta yayınlar yaptı. Profesyonel aşçılık eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli restoranlarda çalıştı, sosyal sorumluluk projelerine katkı sundu. Şu anda yemek kültürü ve gastro-diplomasi ile ilgili makaleler kaleme almakta ve farklı üniversitelerde “Din ve siyaset”, "Yemek, Siyaset ve Toplum" adlı dersler vermektedir. Hatay’ın kent kültür hafızasını toplamak için Nehna Platformunda gönüllü olarak çalışıyor.

Bu yazı toplam 20753 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi