TARLABAŞI’NIN YİTİK MİRASI
Bu satırları, otuz yıl sonra ayak bastığım, çocukluğumun İstanbul'u Tarlabaşı'ndan taşıdığım derin bir hüzün ve büyük bir hayal kırıklığıyla yazıyorum. Oysa beklentim, zamana yenilmiş ama ruhunu korumuş bir mahalleye, anılarıma kavuşmaktı. Ne yazık ki, karşılaştığım manzara, bu beklentinin sadece bir hayal olduğunu acı bir şekilde yüzüme vurdu.
Eski Tarlabaşı’nın yerinde artık yeller esiyor. Çocukluğumun neşeli, rengarenk, komşuluk kokan mahallesinin yerini virane almış. Gözlerimle gördüğüm sefalet ve bakımsızlık, bu bölgenin yaşadığı yıkımı özetlemeye yetiyor.
Tarlabaşı, bir zamanlar Türk, Rum, Ermeni ve diğer gayrimüslim nüfusun ahenk içinde yaşadığı, İstanbul'un tüm renklerini barındıran kozmopolit bir mozaikti. Farklı etnik köken ve inançtan insanların huzur içinde bir arada yaşadığı, canlı ve güvenli bir semtti.
Peki ya şimdiki Tarlabaşı?
O tarihi binalar, o mimari şaheserler adeta mezbelelik vaziyetinde. Birçoğu yıkılmaya yüz tutmuş, kimileri ise günümüzde bölgede yoğunlaşan Suriyeli, Afganlı ve Afrikalı göçmenler için birer gayri resmi barınağa dönüşmüş. Bölge, maalesef ki, büyük bir sefaletin ve düzensizliğin merkezi haline gelmiş.
Bu durum, sadece fiziki bir çöküş değil, aynı zamanda sosyal bir dramı da beraberinde getiriyor. Bölgenin eski sakinleri, her gün tanıklık ettikleri olaylar karşısında çaresiz. Can ve mal güvenliği kaygısı, artık Tarlabaşı'nın günlük yaşamının değişmez bir parçası olmuş. Komşuluk bağlarının yerini, belirsizlik ve endişe almış.
Özetle: Tarlabaşı, yaşanacak bir semt olmaktan çıkmış, çıkarılmış.
Geçmişte İstanbul'un kalbinde atan, kültürel zenginliğin simgesi olan bu semt, bugünkü durumu kesinlikle hak etmiyor. Bir şehir, hafızası olan, tarihi olan semtlerine sahip çıkmadığı sürece ruhunu kaybeder. Tarlabaşı, İstanbul'un yitik hafızası, kanayan yarasıdır.
Tarlabaşı’nın eski haline dönüp dönmeyeceğini bilemiyorum. Ancak biliyorum ki, bu konuda sessiz kalmak, bu tarihi yok oluşa göz yummaktır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ve devletin ilgili kurumlarının, Tarlabaşı'nın ıslahı ve tarihi gerçeklerine uygun olarak harekete geçmesi, elini taşın altına koyması şarttır. Buradaki dönüşüm, rantsal değil, aslına sadık kalarak, tarihi dokuyu koruyarak yapılmalıdır. Bölgeyi yeniden yaşanabilir, güvenli ve eski ruhuna uygun bir hale getirmek, sadece Tarlabaşı sakinlerinin değil, tüm İstanbulluların vicdani sorumluluğudur.
Umut ediyorum ki, o yitik renkler bir gün yeniden Tarlabaşı sokaklarını aydınlatır.