Dilek ALP

Dilek ALP

KENT SERİSİ 95: KRİZLER ÇAĞINDA AYAKTA KALAN GELECEĞİN MESLEKLERİ

KENT SERİSİ 95: KRİZLER ÇAĞINDA AYAKTA KALAN GELECEĞİN MESLEKLERİ

30 yıl sonra, dünya bugünkünden çok farklı olacak. Bilim insanları ve düşünürlerin ortak öngörüsü şu: insanlık, daha önce karşılaşmadığı türden çoklu krizlerle yüzleşecek. İklim değişikliği, su ve gıda kıtlığı, kitlesel göçler, toplumsal eşitsizlikler, biyolojik çeşitlilik kaybı, otomasyon ve yapay zekâ dönüşümleri... Tüm bu gelişmeler yalnızca yaşam tarzlarımızı değil, meslekleri de kökten dönüştürecek.

Kimi meslekler zamanın tozuna karışacak. Kimileri ise yalnızca ayakta kalmakla kalmayacak, yeni dünyanın temel yapı taşlarını oluşturacak. Bugün, gelecekte hangi mesleklerin var olacağını, neden daha kıymetli hâle geleceğini ve insanlık için nasıl bir rol üstleneceğini anlamaya çalışacağız.

Uzun yıllar boyunca sanayileşme, kentleşme ve küresel gıda sistemleri insanları doğadan çok uzaklaştırdı. Ancak iklim krizinin derinleşmesi, su kaynaklarının azalması, yangınlar ve gıda üretiminde yaşanan kırılganlıklar, yerel ve sürdürülebilir tarımı insanlığın ortak önceliği hâline getiriyor.

Gelecekte yalnızca gıda üretmek değil, aynı zamanda iklime dayanıklı, besleyici ve adil bir tarım sistemi kurmak kritik olacak. Bu, yeni nesil tarım mesleklerini öne çıkaracak: permakültür uzmanları, kent tarımı planlamacıları, tohum ve tarla koruyucuları, su yönetimi mühendisleri, tarımsal biyoteknoloji uzmanları…

Tarım artık sadece kırsalda yapılan bir uğraş değil, şehirlerin merkezine de yerleşecek. Mahalle bostanları, dikey tarım sistemleri, gıda kooperatifleri ve tohum kütüphaneleri, gıda egemenliğinin sembolleri hâline gelecek. Kısacası, toprakla yeniden bağ kuranlar, gelecekte sadece çiftçi değil, yaşam tasarımcısı olacak diyebilirim.

Gelelim masalarımıza…Gelecekte gastronomi yalnızca tat ve sunumla ilgili bir alan olmayacak. Aksine, beslenme güvenliği, kültürel sürdürülebilirlik ve toplumsal sağlık gibi temel meselelerin tam da ortasında yer alacak. Yeni kuşak gastronomlar; atıksız mutfaklar kuran, yerel ürünlerle çalışan, mevsimsel döngülere saygı gösteren ve iyileştirici sofralar kuran bilinçli insanlar olacak. Şeflik, yalnızca teknik beceri değil; etik, çevre bilinci ve topluluk inşası ile bütünleşen bir mesleğe dönüşecek. İnsanlığa karşı ahlaklı olmayan kaybedecek.

Okul kantinlerinden afet bölgelerine, hastanelerden yaşlı bakım evlerine kadar geniş bir alanda beslenme uzmanları, kamu sağlığı odaklı şefler ve gıda adaleti savunucuları, insanları doyurmanın ötesinde bir işlev üstlenecek. Sofra artık sadece yemek yenen bir yer değil; iyileşmenin, hatırlamanın ve direnmenin de alanı olacak.

Yüksek teknoloji her geçen gün daha fazla alanı ele geçiriyor gibi görünse de, el emeğiyle yoğrulmuş bilgi ve beceriler, geleceğin en dirençli mesleklerinden biri olacak. Çünkü kriz çağlarında insanlar, ruhsuz, uzaktan gelen, çabuk bozulan nesneler yerine yakınında, sürdürülebilir biçimde ve anlamla üretileni arıyorlar, bu daha da fazlalaşacak.

Zanaatkârlar, yalnızca iş üreten değil, hafıza ve kültür taşıyan insanlardır. Taş ustaları, çömlekçiler, terziler, marangozlar, demirciler, ayakkabıcılar… Bu meslekler bir kez daha değer kazanacak. Aynı şekilde, artizan fırıncılar, doğal sabun üreticileri, tekstil boyamacıları ve geleneksel teknikleri yaşatan üreticiler, yerel ekonomilerin motoru hâline gelecek.

Özellikle tedarik zincirlerinin kırıldığı, sistemlerin çöktüğü dönemlerde “onarma becerisi” olan insanlar, toplulukların belkemiği olacak. Çünkü artizan çalışanlar yalnızca üretmez, aynı zamanda öğretir, paylaşır, iyileştirir. Bu yüzden geleceğin en kıymetli mesleklerinden biri belki de şudur: “ustalığını yüreğiyle birleştiren faydalı insan.

Teknoloji, veri ve hız çağında bile insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey değişmeyecek: “anlam.” Büyük dönüşümler, göçler, salgınlar ve krizler karşısında, insanlar kendilerini tanımlayacak, acılarını ifade edecek, umutlarını canlı tutacak yollar arayacak.

Sanatkârlar, hikâye anlatıcıları, yazarlar, öğretmenler, belgeselciler… Bu meslekler belki ilk bakışta “temel” görünmeyebilir, ama bir toplumun ruhunu, hafızasını ve vicdanını taşırlar. Ve bu nedenle, geleceğin en dirençli yapıları, yalnızca altyapılar değil; anlatılar, şarkılar, kitaplar ve çizimler olacaktır.

2055’in dünyasında, yalnızca dijital becerilere sahip olanlar değil; toprağı tanıyan, sofrayı kuran, onaran, anlatan ve dayanışma kuran insanlar ayakta kalacak.

Gelecek, yalnızca teknolojiyle değil; toplulukla, toprakla, hikâyeyle ve el emeğiyle kurulacak. Bilgiye sahip olan, vicdanla hareket eden ve becerisiyle yaşamı onarabilen her meslek; krize karşı bir direniş, bir yeniden inşa fırsatı olacak.

Ve belki de o gelecekte en kıymetli meslek şu olacak:
Yaşamı yeniden öğrenen ve öğreten insan.”

NOT
: Geçen hafta tam da bu tanımlamalara uyan değerli bir büyüğümüzü kaybettik, sadece ben değil tüm ülkenin ve dünyanın yeri doldurulamaz bir kaybı oldu. Kentlerimizi ruhuyla geleceğe taşıyan Prof.Dr.Metin Sözen aramızdan ayrıldı. Işıklar içinde uyuyun sevgili hocam…

Bu yazı toplam 8804 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi