BİLİMİN IŞIĞINDA GÖLGE ARAYANLAR
Bilim insanları vardır…
Bir laboratuvarda yıllarını geçirir, insanlığın ortak geleceğine katkı sunar, bilgiyi büyütür, emeği kutsallaştırır.
Bir de insanlar vardır…
Bu dev emeğin yanına kendi gölgesini iliştirip bir çift kelimeyle parlamaya çalışan, ışığın yanına yanaştıkça aslında karanlıkta kaldığını fark bile etmeyen.
Biz bugün tam olarak bu ikincisinden bahsediyoruz.
Ama isim yok, alıntı yok.
Gerek de yok zaten.
Kendini bilir zaten bu tipler...
Çünkü bazen sözün kendisi o kadar küçük olur ki, söyleyenin adına bakmaya bile değmez.
Aziz Sancar ise tam tersi.
Adının ağırlığı, emeğinin derinliği, insanlığa kattığı değer öylesine büyük ki…
Üzerine söylenen küçük sözler, onun dev gövdesine çarpıp toza dönüşür.
Kimileri hâlâ anlamasa da bilim dediğimiz şey; insanların kılık kıyafetine, eşinin inancına, ailesinin kültürüne göre işlemiyor.
Mikroskop, önyargı ile çalışmıyor.
DNA tamiri mizahla bozulmuyor. Laboratuvar kapısına “kim kiminle evli” tabelası asılmıyor.
Ama işte, bazıları hâlâ bilimin bu kadar basit (!) olmadığını anlamakta güçlük çekiyor.
Bazılarına göre bilim insanını büyüten şey, yaptığı çalışmalar değil; evinin içi, eşinin geçmişi, akrabalarının dizilişi, hatta belki bahçeye ektiği çiçek bile olabilir.
Ne kadar büyük bir zihin açıklığı (!)
İroni burada bitmiyor.
Düşünsenize: Bir ülkenin en saygın bilim insanı Nobel almış, bütün dünyaya örnek olmuş fakat biz hâlâ “Acaba eşi neydi? Sonradan ne oldu?” sorusuyla meşgulüz.
Bilim insanı laboratuvarda yıllar geçiriyor, biz ise merceği başka yerlerde gezdiriyoruz.
Sonuç?
Bir taraf Nobel’e gidiyor, diğer taraf mikrofonun önünde cümle devirmeye...
Belki de mesele şudur:
Bazı insanlar bilimin zirvesine çıkamaz ama zirvedekiler hakkında konuşarak yükselebileceklerini sanırlar.
Bir yanılgı olarak tarihe not düşülür, hepsi bu.
Aziz Sancar’ın başarıları; kendi emeğinin, aklının, çalışkanlığının ve adanmışlığının eseridir.
Bu kadar net, bu kadar berrak.
Eşinin kim olduğu, nereden geldiği, hangi inançtan döndüğü, döndüyse nasıl döndüğü, döndüyse kaç kere döndüğü…
Bunlar bilim tarihine geçmez, insanlık tarihine de bir hayrı olmaz.
Bir toplum bilim insanına değil de bilim insanının eşinin biyografisine odaklanıyorsa, orada problem bilimde değil, bakış açısındadır.
Bizim derdimiz de tam olarak bu.
Büyük insanları küçültmek için küçük sorulara ihtiyaç duyanların yarattığı bu zihinsel yankı odası…
Evet, yüksek ses çıkarıyor olabilir.
Ama akıl, ses yüksekliğiyle değil, derinliğiyle ölçülür.
Sonuç mu?
Bilim, gölgeyi umursamaz.
Aziz Sancar’ın adı yine laboratuvarlarda, bilim dergilerinde, üniversitelerde anılır.
Gölge büyütmeye çalışanların adı ise birkaç gün konuşulur, sonra rüzgâr alıp götürür.
Bizim görevimiz?
Bilimi, bilim insanını, emeği ve aklı korumak.
İnsanları özel hayatı üzerinden değil, insanlığa sundukları katkı üzerinden değerlendirmek.
Ve en önemlisi…
Bilimin ışığının etrafındaki gölgeleri büyütmeye çalışmak yerine, o ışığın kendisine dönüp saygı duymak.
Çünkü o ışık, hepimiz için yanıyor.
Yenikent Mahallesi'nde yeni bir ortaokul yapıldı.
Dün saat 10.00'da resmi açılış töreni yapıldı.
Bu törene Gebze protokolü katıldı.
Konuşmalar yapıldı.
Aziz Sancar anıldı.
Bu yazı, orada yapılan konuşmalara ithafen yazıldı.
Umuyoruz ki bu okulda nice Aziz Sancarlar yetişecek.
Gölgelerle meşgul olanların aksine, bilimin ışığını yansıtan Aziz Sancar'ın izinden giderek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.