Dilek ALP

Dilek ALP

BAZILARI SICAK SEVER!

BAZILARI SICAK SEVER!

Kaba politikacılar çağında yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde örneklerine rastlarken ülkemizde nasibini almıştır. Kabalığın stratejik kullanımı, dünyadaki siyasi söylemin ortak bir özelliğidir. Kabalık, rakibinizin yüzüne veya kendi imajına saldırmak için de kullanılabilir, sonuç olarak kendi statünüzü yükseltir: sonuçta sıfır toplamlı bir oyundur.

Kabalık aynı zamanda başkalarının davranışlarını dizginlemenin veya siyasi görüşlerine mümkün olduğunca güçle meydan okumanın bir yoludur. Öfke ve hoşnutsuzluğu iletmek ve birinin işbirliği yapmayı reddetmesini sertleştirmek için kullanıldığında, temsilcilerinin davranışlarını değiştirmek isteyen seçmenler için bir araç olarak kullanılır.

Olumsuz duygular için bir tahliye vanası da olabilir. Bazı araştırmacılar tarafından, bu tür davranışların siyasi söylem bağlamında düşünüldüğünde kaba olmadığını öne sürüyor; seçmenlerin politikacılarla ilişki kurmasını, fikir ayrılıklarını ifade etmesini ve siyasi sürece katılımını artırmasını sağlamak için "hararetli tartışmaların" teşvik edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

Kabalık sadece saldırganı ve kurbanı değil, herkesi etkiler. “Kabalık, kabalık doğurur.” Kabalık sarmalı olarak bilinen bu fikir, kabalık yaşayanların muhtemelen aynı şekilde karşılık verdiklerini savunur. Karşılıklı aşağılamalar ve hakaretler muhtemelen her iki tarafta da tırmanarak, potansiyel olarak saldırganlığa veya şiddete yol açar. Böylece nispeten hafif bir kabalık olarak başlayan şey, hızla son derece tatsız bir şeye dönüşebilir.

Bu nedenle, kabalık bazı düşmanlık bağlamlarında mükemmel derecede etkili bir strateji olsa da, halkın gözünde çok tehlikeli bir oyundur. Her kaba yorum, saldırgan bir misillemeye yol açabilir, ilişkileri baltalayabilir ve vatandaşları siyasetten tamamen uzaklaştırabilir.

Kamuya açık tartışmalarda, siyasi adaylar sıklıkla rakiplerine saygısızca saldırır. Araştırmalar, bu tür davranışların seçmenlerin aday yargıları üzerindeki karışık etkilerini ortaya çıkarmıştır. Siyasi arenada saygısızlığı “gerekli bir kötülük” olarak gören seçmenlerin, hem topluluk hem de vekillik açısından saygısız politikacıları daha olumlu değerlendirdiklerini ortaya koydu ne yazık ki. Üstelik siyasette saygısızlığı onaylamayan seçmenlere kıyasla daha yüksek oy verme niyeti sergileyerek, aslında saygısız adayların lehine daha fazla oy verdiklerine şahit olduk. Sonuçlar, ne yazık ki saygısız bir iletişim stratejisinin başarısının büyük ölçüde hedef kitleye bağlı olduğunu göstermiştir.

Bazı seçmenler siyasi arenada saldırgan ve saygısızca davranmayı gerekli görebilirken, bazıları da hangi alan olursa olsun bu tür davranışların toplumsal normları ihlal ettiğini ve gayri meşru olduğunu düşünebilir. Siyasette saygısızlığa yönelik bu temel tutumun, seçmenlerin gözlemlenen saygısız davranışlara yönelik yargılarını değiştirmesini bekliyorum. Çünkü temel hak ve özgürlüklerime bağlı olarak saygısız ifadeleri duymak, hatta maruz kalmak istemiyorum. Ve buna kimsenin de cüret etmeye hakkı olduğunu düşünmüyorum. Onun için yazımın başlığını, beğendiğim bir filmin adından alıntıladım.

Konuyla ilgili, görüşlerine güvendiğim bir bilim insanı, sosyolog, yazar ve eleştirmen Sayın B. Sadık Albayrak’a bazı sorular yönelttim;

Türk siyasetinde nezaketi nasıl tanımlarsınız? Günlük yaşamdaki nezaketten bir farkı var mı?

Toplumu hepimize ortaöğretimde öğretilen bileşik kaplar yasasına göre değerlendirmemiz lazım. Hatırlarsanız, bileşik kaplara konan bir sıvı bütün bileşenlerinde aynı seviyeye gelir. Toplum da bütün alanlarda aşağı yukarı benzer seviyeleri taşır. Günlük yaşamdaki nezaketle politik yaşamdaki nezaket ölçüsü birbirine yakındır. Fakat günlük yaşamı bireysel algıladığımız için ondaki kabalık ve şiddet belki yadırgatıcı gelmez, göze batmaz. Politik alanda ise medya aracılığıyla ilgili olanlara yaygınlaşan kabalık ve nezaketsizlik daha çok göze batar. Bence iki alanda kabalık açısından çok büyük derece farkı oluştuğunu düşünmüyorum.
 

Türk siyasetinde nezaket ne kadar önemlidir?

Ülkemiz siyaseti egemen sınıfın güdümündedir. Yani ülke kaynaklarının sahibi olan zengin sınıfı, iktisadi kavramıyla kapitalist sınıf siyaseti de belirlemektedir. Bildiğiniz gibi yurttaşlara, ormanlara, kent meydanlarına, madenlere para kaynağı olarak bakan bu sınıf, bu yağmacı zihniyetine uygun bir davranış biçimi sergiler. Burada nezaketin zerresi bulunmaz. Bunların bir kısmına halkımız "Beşli Çete" adını takmıştır. Mevcut iktidar partisi ve politik icraatıyla birebir ilişkili bu grubun nezaketinin derecesini ortaya koyan bazı konuşmaları basına aksetmiştir; zenginleşmeyi halka söverek tarif etmektedirler. Partileri de halkın en küçük hak arayışını polis şiddetiyle bastırmakta, parlamento kürsülerinde küfür ve hakaret salvolarıyla karşılamaktadır.


Türk siyasetinde nezaket azalıyor mu?

Yukardaki sorularınıza verdiğim cevaplardan azalmak bir yana zerresinin kalmadığını vurguladığım anlaşılmış olmalıdır. Bir ülke politikasında nezaket olabilmesi için o toplumun insanları arasında eşitlik kurulması, sömürücü ve egemen sınıfların tasfiye edilmiş olması gerekir. Böyle bir toplumda politika yurttaşlar arasında akıl ve bilgiyle toplumsal sorunların çözüm arayışı haline geleceği için, saygı ve nezaket içinde tartışmaya dönüşecektir.


Türk siyasetindeki nezaketteki iniş ve çıkışlardan en çok kimi ya da neyi sorumlu olarak görüyorsunuz?

Sermaye sınıfının ve ona bağlı politikacıların iktidarı ele geçirmesi bu kaba ve saldırgan politik ortamı yaratmıştır. 1965 yılında işçi ve köylülerin temsilcisi bir parti, Türkiye İşçi Partisi 15 milletvekiliyle meclise girmişti. Hocalar, yazarlar, sendikacılar emekçi halkın sorunlarının çözümü için önergeler hazırladılar, konuşmalar yaptılar, meclisteki tartışmaların düzeyini öyle yükselttiler ki, onlara cevap verebilmek için sermaye politikacıları Meclis Kütüphanesi’nin yolunu öğrendiler. Nezaket politikaya ancak emekçi sınıfların temsilcileri eliyle gelebilir.

Siyasi arenada nezaketi desteklemek için halk ne yapabilir?

Halk kendi çıkarlarının bilincine ulaşırsa, gerçek temsilcilerini seçerse politika alanı temizlenmeye başlar. O zaman politika, ülke kaynaklarının zengin oligarşiye aktarılması pazarlıkları olmaktan çıkar, ülke insanının ihtiyaçları için planlı biçimde kullanılması çalışmaları haline gelecektir. Sadece nezaket değil, halk ve ülke sevgisi, eşitlik ve özgürlük coşkusu, neşe politik alanda egemen olacaktır.

*

Politikada iletişim talepkardır. Farklı seçmenlerin farklı standartları ve farklı ihtiyaçları vardır, bu da doğru durumda doğru stratejiyi seçmeyi zorlaştırır. Saygısız davranış ve söylemler, bazıları tarafından güçlü ve iddialı olarak nitelendirilir; bu muhtemelen politikacıların hala saygısız saldırılarda bulunmalarının en büyük nedenidir. Ne kadar hakaret dolu, yüksek sesle, saygısızca bağırır bir hitap kullanılıyorsa gücü temsil eden bir inanç gelişmiştir ülkemizde de. Aynı zamanda, "fazla" saygılı ve mütevazı olmak, bir zayıflık duygusunu da teşvik ediyor bazı kesimlerde. Yine de, saygısız eylemleri sosyal normların haksız ihlalleri olarak gören büyük bir nüfus var.

 

İnsanların saygısızlığa tepkileri göz önüne alındığında, günümüzün yüksek sesli politikacılarına yönelik tavsiyelerim olacak;

Lütfen hedef kitleyi iyi tanıyın. Kitlenizin saygısız davranışı onayladığını bilseniz bile, davranışınızın artık belirli bir zaman ve mekânla sınırlı olmadığını, sosyal medya platformları aracılığıyla hızla daha geniş bir kitleye yayılabileceğinin farkında olun. Bu, davranışlarınızın farklı türden izleyiciler üzerinde sahip olabileceği farklı etkileri göz önünde bulundurmayı daha da önemli hale getirir.

Siyasi rakiplerinize saygılı davrandığınızda, bilinçli olarak karşınızdakine ipuçları verin. Enerjik, canlı, kararlı olun, başarılarınız hakkında konuşun.

Rakibiniz saygısızca davranırsa, davranışının uygunluğunu sorgulayarak dinleyicilerinizin saygısızlığa karşı tutumuna hitap etmeye çalışın; başka bir deyişle, onların ihtiyati tedbir normlarına başvurmaya çalışın.


B. SADIK ALBAYRAK KİMDİR?

01.05.1966 İstanbul doğumlu. Liseyi 1983 yılında İstanbul'da Vefa Lisesi'nde okudu. Lise yıllarındayken çizdiği karikatürleri Gırgır, Çarşaf, Limon ve Sıfır Dergileri’nde yayımlandı. Yazmaya 1989'da sinema eleştirileriyle başladı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne devam ettikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdi. Aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan B. Sadık Albayrak; Orhan Kemal'in Romanlarında Toplumsal Değişme konulu doktora tezini hazırladı.

2012 - 2015 yılları arası yayınlanan yaklaşık 150 konuğun katıldığı, haftalık Edebiyat Cephesi televizyon programını hazırlayıp, sundu. İnsancıl kültür sanat dergileri ile İleri Haber ve ABC Gazetesi'nde deneme ve eleştirileri yayımlandı.

B. Sadık Albayrak; ilk sayısı 2018'in Mart'ın da yayımlanan Yeni Gelen Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

 

 

Bu yazı toplam 13710 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi