BAŞARILI OLDUĞUN İÇİN ÖZÜR DİLEMELİSİN..
Başarılı olduğun için özür dilemelisin.
Kendini durmadan geliştirdiğin için de özür dile hatta.
Gece uykularından feragat ettiğin, yılmadığın, sabırsız değil sabırlı olduğun,
Her yere “torpille” gelinmediğini hatırlattığın için...
Çünkü başkalarının kurduğu “şanslıydı” yalanını sen bozdun.
Sistemi suçlamak kolay, sen sistemi de çalışkanlığınla zorladın.
Bu, herkesi çok rahatsız etti.
Biliyorum…
İlgini çeken kitapları okudun, merak ettiğin alanlara daldın, herkes "Boş ver" derken sen “Deneyeyim” dedin.
Bir işe dört elle sarıldığında sana “yanlış yaparsın” dediler, haklı çıktıkları anları beklediler, olmadı.
Haklı çıkamayınca susmayı seçtiler.
Bunu da anladın.
Ama inanır mısınız, yine de kimseyi kırmadın.
Sadece bildiğin gibi yürüdün.
Sadece inandığın gibi yaşadın.
Ve sanırım asıl suçun da bu:
Kimseye yaranmaya çalışmadan, kendin olabilmek.
Dost sandıkların mesafe koydu.
Tebrik etmesi gerekenler sessiz kaldı.
Bir kahve içip "Anlat bakalım" diyeceklerine, sosyal medyada başarılarını görüp iç geçirdiler.
Bunu da gördün.
Ama inatla sevgiyle devam ettin.
Eğer başarın onların tembelliğini, ertelemelerini, konfor bağımlılığını hatırlatıyorsa...
İçtenlikle söylüyorum:
Bunun için de özür dilemelisin.
Ama ne yaparsan yap, kendini küçülterek onları büyütme.
Bu yüzden,
Sen başarılarından geri dönmeyeceksin.
Ve bu da herkesten son özrün olsun:
“Sizi rahatsız ettiğim için, sessizce razı gelmediğim için, başımı eğip sıraya girmediğim için... Ortalamanın konforunu bozduğum, “yerimde olsaydım sen de yapamazdın” cümlesini kurmanıza sebep olduğum için özür dilerim. Başarılı olmak gibi nahoş bir alışkanlığım olduğu için, sizi kendi çabalarınızla yüzleştirdiğim için ve belki de en çok, sizin bahanelerinizin aynasında çırılçıplak kaldığınız için... Affedin beni. Cesaret ettim. Denedim. Pes etmedim. Ve başardım. Ya da başaramadım ama denedim.”
*
Toplumun büyük kısmı, başarıya methiyeler düzerken bir yandan da başarılı insanları tuhaf bir şekilde dışlar, küçümser, hatta nefret eder. Bu çelişki görmezden gelinir, çünkü çoğunluk başarıyı kutsal ama uzakta tutulan bir put gibi görmek ister: hayranlıkla bakılır ama yakına gelince gözler kısılır, dudaklar bükülür. Başarı, toplumun bilinçaltında gizlenmiş bir huzursuzluğun tetikleyicisidir. Ve bu huzursuzluk, en çok da kendini geliştirmemiş, risk almamış, mücadeleye yanaşmamış insanlarda açığa çıkar.
Çünkü başarılı insanlar, başkalarının yapamadıklarını yapanlardır. Sıradanlığa razı olmayanlar, konfor alanlarını terk edenler, “yetmez” diyenlerdir. Onların varlığı, hareketsizliği meşrulaştırmaya çalışan kalabalıklara bir tehdit gibi gelir. Başarılı bir birey, sadece kendi zirvesine çıkmakla kalmaz; başkalarının basamaklardan neden tırmanmadığını da sorgulatır. İşte bu sorgulama, toplumun tahammül edemediği şeydir. Çünkü kimse kendine dürüstçe, "Ben neden denemedim?" diye sormak istemez.
Üstelik başarı, çoğu zaman kişisel yalnızlığı da beraberinde getirir. Çünkü toplum, belirli sınırlar içinde “eşit” ve “güvenli” ilişkiler kurmak ister. Birinin diğerlerinden daha ileri gitmesi, bu dengeyi bozar. Başarı, kıskançlık üretir. Ve kıskançlık, en sinsi duygulardan biridir. Açık açık söylenmez. Onun yerine, başarılı kişinin karakterine laf edilir: "Kesin torpilli", "Her şeye atlıyor", "Biraz da şansı vardı", "Tanıdıkları olmasa yapamazdı"... Bu cümleler, bireyin emeğini yok saymanın, göz ardı etmenin, onu yeniden kalabalığın içine çekmenin yollarıdır.
Başarılı insanlar çoğu zaman "fazla" bulunur: fazla çalışkan, fazla hırslı, fazla özgüvenli. Oysa toplumun makbul bireyi, "uyumlu" olandır. İtaatkâr, sessiz, ölçülü... Bu nedenle sivrilenler, parlayanlar, öne çıkanlar rahatsız eder. Çünkü onlar, sıradanlığın içinde bir başkaldırıdır. Onlar, toplumun ortalama çizgisini tehdit eder. Ve bu tehdit, çoğunluk tarafından cezalandırılır.
Üstelik başarı, sadece bireysel değil; aynı zamanda kültürel bir tehdit de olabilir. Özellikle kıskançlıkla beslenen kolektif toplumlarda başarı, “kibirle” ya da “nankörlükle” eşleştirilir. Kendi yolunu çizen birey, “kendini beğenmiş” olarak yaftalanır. Sadece farklı düşünmek bile suç haline gelir. Bu yüzden birçok insan, gerçekten potansiyeli olsa da sırf dışlanmamak, “fazla” olmamak için ortalama kalmayı seçer. Ne acıdır ki toplum, parlayanları değil, uyum sağlayanları alkışlar. Ama sonra da neden ilerleyemediğinden yakınır.
Başarılı insanlar neden sevilmez? Çünkü onlar, kolaya kaçmamışlardır. Çünkü onlar, mücadele etmişlerdir. Çünkü onlar, çoğunluğun yapmak istemediği fedakârlıkları yapmışlardır. Ve en önemlisi: Onlar, başkalarının yüzleşmekten korktuğu gerçekleri temsil ederler. Bir aynadırlar. Ve insan, her zaman aynada kendini görmek istemez.
Bu yüzden başarılı insanlar sevilmez. Hayranlıkla karışık bir öfkeye maruz kalırlar. Sadece zirveye çıktıkları için değil, o zirveye giden yolu yürümeye cesaret ettikleri için.
İşte bu yüzden başarılı insanlar yalnızdır. Onlar alkış sesinden çok iç seslerini duyar, övgülerden çok sessiz tepkileri fark eder. Çünkü bilirler ki başarı, çoğu zaman bir kutlama değil, bir yargı konusu olur. Bu yüzden bazıları, sevilmek uğruna başarısından vazgeçer. Ama bazıları da vardır ki, sevilmemeyi göze alır; sırf kendini gerçekleştirebilmek için. İşte sen de onlardan birisin. Ve eğer hâlâ bu yüzden topluma mahcubiyet borçluysan...
Başarılı olduğun için özür dilemelisin..