Cengiz Akgün

Cengiz Akgün

ARALIK EŞİĞİNDE BİR EYLÜLÜ YAŞAMAK!

ARALIK EŞİĞİNDE BİR EYLÜLÜ YAŞAMAK!

Aralık ayına şurada birkaç gün kaldı. Takvimler, bizi yılın son eşiğine, soğukların ve karın habercisi olması gereken döneme işaret ediyor. Oysa pencereden yansıyan manzara ve hissettiğimiz hava, zihinlerimizdeki mevsim normallerinden çok ama çok uzakta.

Dışarıdaki atmosferi tarif etmek gerekirse, sanki sıradan bir Eylül ayındayız. Havanın ılık, güneşin yüzünü gösterdiği, palto yerine ince bir hırkanın yeterli olduğu, sonbaharın o yumuşak geçiş günlerini yaşıyoruz. Bu durum, bizi büyük bir şaşkınlık ve hatta daha derin bir endişeye sevk ediyor.

Çünkü bizim hafızamızda ve coğrafyamızın ritminde, durum böyle değildi. Oysa geleneksel olarak Kasım ortası itibariyle kış mevsimi kendisini ciddi anlamda hissettirmeye başlar, soğuk hava dalgaları yüzünden şehirler ve haneler kış hazırlıklarını tamamlar; kombiler çalışır, kaloriferler ve sobalar yanmaya başlardı. Kış, kapıyı çalmaz, adeta tekmeyle açardı. Şimdi ise o kapının yerinde, sadece ılık bir rüzgar esiyor.

Bu gecikme, bu mevsimsel kayma artık görmezden gelinebilecek basit bir hava durumu dalgalanması değil. Bu, bir alarm zili. Köşe yazımızın temelini oluşturan net bir tespit var: Bu gidiş hiçte iyi değil.

Yaşadığımız bu anormal durumun tek bir adı var: İklim krizi. O soyut, uzak geleceğin problemi sandığımız felaket, artık ete kemiğe bürünmüş durumda ve giderek kendisini çok daha fazla hissettiriyor. Geciken yağmurlar, artan kuraklık tehlikesi, yazın yaşanan aşırı sıcaklık rekorları ve şimdi de 'unutulmuş kışlarımız'… Bunların hepsi aynı zincirin halkaları.

Bu dengesizlik, sadece günlük konforumuzu veya giyim tercihlerimizi etkilemiyor. Tarım döngülerini alt üst ediyor, su kaynaklarımızın yönetimini zorlaştırıyor ve doğadaki canlıların biyolojik saatlerini bozuyor. Mevsimlerin net sınırlarının ortadan kalkması, ekolojik sistemler için yıkıcı sonuçlar doğuruyor.

Eğer bu küresel ısınma trendi bu hızla devam ederse, maalesef kaçınılmaz sona doğru hızla ilerliyoruz: Kışlar yaz, yazlar ise kış gibi olmaya başlayacak. Bu, sadece sıcaklıkların değişmesi anlamına gelmiyor; bu, doğal düzenin tamamen tersine dönmesi demektir. Yazın beklenmedik fırtınalarla, kışın ise bahar sıcaklıklarıyla boğuşmak zorunda kalacağız.

Aralık kapımızdayken, hala Eylül'ü yaşama lüksümüz, aslında en büyük felaketimizdir. Bu durum, bireysel tercihlerimizden küresel politikalarımıza kadar her şeyi yeniden gözden geçirmemiz için verilmiş son uyarıdır. Unutmayalım ki, kaybolan sadece sobalarımızın ateşi değil, aynı zamanda çocuklarımıza bırakacağımız mevsimlerin dengesidir.

Bu yazı toplam 1367 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Akgün Arşivi