400 vekili bırak, yanan yüreklere bak!

400 vekili bırak, yanan yüreklere bak!

 

Öncelikle Hakkari’de şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum.

Dün tüm Türkiye’nin yüreğini yakan Hakkari saldırısı saat 15.00’de olmuş. Akşamleyin saat 19.00’da ise Türkiye’nin milli maçı vardı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, minik bir şehit çocuğunu da kucağına alarak Konya’daki maçı izliyor. Atılan golleri alkışlıyor, çevreye gülücükler saçıyor.

Eğer Hakkari’deki terör saldırısından haberi yoksa tüm bunlar normal karşılanabilir. Ancak böyle yürek yakan bir saldırıdan haberi olduğu halde, neşeli ve hiçbir şey olmamış gibi maç izlemeye devam ediyor olmasını acaba kim izah edebilir?

Peki bir başbakanın, saat 15.00’deki bir saldırıdan saat 19.00’da haberi olmama ihtimali var mı?

Elbette mümkün değil..!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynı akşam canlı televizyon programında bu konulara da değiniyor. Birkaç saat sonra Hürriyet Gazetesi ‘400 vekil’ konusunu haber yapıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘400 vekili Kırşehir’de istemiştim, bu akşam söylemedim, çarpıtıyorlar’ diye açıklama yapınca 200 kişilik AKP’li grup gazete binasına saldırı gerçekleştiriyor.

Algı yönetimi böyle bir şey sanırım!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mart ayından bu yana başkanlık sistemi ve 400 vekil istiyorum şeklinde açıklamaları var.

Zaten kendisi de kabul ediyor. Seçim için her gittiği yerde 400 vekil istediğini söylemiyor muydu?

Bir cumhurbaşkanının bir siyasi parti için oy istemesinin etik kısmını bir kenara bırakalım, ‘400 vekil verseydiniz, bunlar olmazdı’ algısı ne anlama geliyor acaba?

Nedense, 7 Haziran seçimlerinden sonra artış gösteren terör olayları her geçen gün iyice tırmanıyor. Seçimlere kadar nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız hakkında hiç kimsenin fikri yok.

Seçimlerin güvenliği bile tartışılıyorsa, bazı illerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişse ve Türkiye’nin her tarafında bir korku hakim olmuşsa bunun kimin işine yarayacağını iyi düşünmek lazım.

Bundan tam 6 yıl önce yani 19 Ağustos 2009 tarihinde ‘Açılım mı, bölünme mi?’ başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım.

AKP’nin açılım adı altında sürdürdüğü politikanın günün birinde Türkiye’nin çok başını ağrıtacağını söylemiştim.

Ne yazık ki o gün, bugünmüş!

Oslo görüşmeleri, Dolmabahçe mutabakatları, Şivan Perwer’li açılışlar, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesi, AKP’nin tek başına hükümeti kuramayışı…

Seçimden sonra neredeyse her gün yeni şehit haberleriyle sarsılıyor Türkiye.

Öyle birer ikişer de değil, tek seferde 16 şehit!

2000’li yıllarda neredeyse bitme noktasına gelen PKK terörü, AKP’nin açılım politikasıyla resmen hortladı.

AKP hükümetinin ülkeyi bu duruma getirdiğini gördükçe, eski hükümetleri mumla arıyor insan.

Yolsuzluk yaptılar, ülkeyi iyi idare edemediler, ekonomiyi batırdılar, sorunları çözemediler ama ülkeyi asla bu noktaya getirmediler.

Vatandaşların geçmiş başbakanlardan şikayeti hep hayat pahalılığı oldu.

Peki ya şimdi?

Hayat çok mu ucuz?

Yolsuzluk olmuyor mu?

Ülkenin sorunları dağ gibi değil mi?

Ve tüm bunlardan daha da önemli olanı, ‘açılım’ diye ülkeyi bölünmenin eşiğine getirdiler. Yıllardan beri sesi çıkmayan terörü ülkenin gündemine yerleştirdiler.

Biz bunları yazınca hainlikle suçlanıyoruz, siyaset yaptığımızı söylüyorlar. Ne yapalım yani, bu kadar vatan evladı can verirken sessiz mi kalalım?

Bir şehit ailesinin yerine koyun kendinizi. Hakkari’deki bir askerin ailesinin yerine koyun lütfen. Şu anda neler hissettiklerini bir düşünün! O korkunun binde birini yüreğinizde hissedin öyle yorum yapın!

Zenginler bedelli yapsın, devleti yönetenlerin çocukları çürük raporuyla askere gitmesin, ondan sonra şehit olmaktan bahsetsinler!

 

Eğer Hakkari’de çocuğu asker değilse hiç kimse ahkam kesmesin! Hakkari’de şehit olan askerlerin ailelerinin ne halde olduğunu düşünün ondan sonra 400 vekil ve başkanlık algılarını konuşalım..!

Bu yazı toplam 89 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi