YERYÜZÜ EDEBİYATI
Masumiyet hiç bu kadar, karalar bağlamamıştı...
Uçurtmalar bir bir eksiliyor gökyüzünden.
Sokaklarda, kutu kutu pense sesleri yankılanmıyor epeydir.
Seksek oynayan çocuk sesleri nerede?
Güneşin vakti yetmezdi eşlik etmeye, çocuklarla oynamaya...
Nöbetini devrederdi ay-dedeye.
Ay-ışığında yıkanmış sokaklarda oynardık.
Herkes elini ayağını çekti yüreğinden.
Yüreği nerede bilmiyor kimse.
Çat kapı yaptığımız kapılar, artık virane.
Anne eve almasın diye, su istediğimiz komşu teyze yok.
Gördüğünde bakkaldan çikolata alan komşu amca da...
Masumiyet, hiç bu kadar korkmamıştı...
Korku bekçilik ediyor geceye.
Gecenin örttüğü mahallelere.
Yitik bir şehir gibi yok oluyor insanlık!
Yavaş yavaş değil üstelik.
Yakıp, yok eden bir deprem gibi duyuluyor gürültüsü.
Ve acımasızca.
Hızla gelen bir kasırga misali.
İnsan, anafor olmuş yutuyor, bütün güzellikleri .
En çok çocukları, en çok masumları alıp yok ediyor.
Masumiyet, hiç bu kadar uzun süre saklanmazdı.
Bir ağacın arkasında sobelenirdi , önüm arkam sobe diyene kadar.
Sanki dünya, antik İda dağı olmuş.
Herkesi eteklerine toplamış.
Aynı maskelerle dolaşıyor herkes.
Kötülük tanrısı Hera maskesi yüzlerde.
Ah ! başka türlü nasıl kıyardınız yoksa, çocuklara ve bebeklere.
Yüzlerini örtüyorlar üstelik, saklanmak için.
Katil maskelerini takıp yüzlerine.
Ölüm, hiç bu kadar utanmamış ve üzülmemişti bu güne dek.
Küçücük bedenleri koynuna alan toprakla, bu yüzden kavgalı.
Siz ağlamayın, siz ölmeyin, siz utanmayın çocuğum!
Gelin zillerine basıp kaçın apartmanların...
Şeker toplayın bayramlarda ne olur!
Bayramlar öksüz...
Bu yazı toplam 1278 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.