Dilek ALP

Dilek ALP

SUSAN DİLSİZ ŞEYTAN…

SUSAN DİLSİZ ŞEYTAN…

Ne güzel bir kelime ADALET, fakat her ne hikmetse herkesin ağzına yakışmıyor. TDK da kelime anlamı “Eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermek olan adalet, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir. Adaletin zıddı, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır.” diye tanımlanıyor. Şuan düşünüyorum da hayatım boyunca bireysel olarak iş hayatımda ve sosyal hayatımda göz göre göre yenilen haklarımı, çiğnenen adalet duygumu dile getirmeye başlasam Roma’ya yol olur… Herkesin kendine göre ne kadarda haklı nedenleri vardı oysa değil mi? Adaletin erdeminden nasip almayanlar ordusu ile birlikte aynı coğrafyada, aynı havayı solumak asıl acı veren.

Adalet erdemi, yalnızca başkalarını adil bir şekilde yargılamamızı değil, aynı zamanda kendimizi de adil bir şekilde yargılamamızı gerektirir. Sorun şu ki, eğer bir kişi kendisi hakkında kötü bir yargıya sahipse, o kişinin başkaları hakkında iyi bir yargıç olabileceğini hayal etmek de zordur. Kendine karşı önyargı çoğu zaman başkalarına karşı önyargıya yol açar. Anlayacağınız, adalet önce kendi içimizde başlar.

Adalet, kişisel yaşamlarımızda her birimiz için önemli olsa da, güçlü konumdakileri düşündüğümüzde çarpıcı biçimde önem kazanmaktadır. Sadece kendini yüceltmekle değil, adalet sevgisiyle motive olan liderlere acilen ihtiyacımız var. Adaleti güvenilir bir şekilde işaret eden içsel bir ahlaki pusulaya sahip olmayan liderlik, kaçınılmaz olarak gücün kötüye kullanılmasıyla sonuçlanır.

Felsefi olarak tüm erdemler, tam olarak ulaşmadan ancak yaklaşabileceğimiz ideallerdir. Bu nedenle her zaman daha iyisini yapmayı hedefleyebiliriz. Bu göz önüne alındığında, adalet erdeminin kişisel yaşamlarımızda oynadığı rolü merak etmeliyiz…

Aslında iki rol vardır: Adalet, hem inançlarımızı nasıl oluşturduğumuzda ve haklı çıkardığımızda, hem de pratik ahlakta, özel ve kamusal davranışlarımızı bilgilendirerek işler. Adil ve adil düşünmekle kalmayıp buna göre hareket etmemiz gerektiği için bunların hayatımızın içinde olması gerekiyor. Hatta şarttır…

Adaletin tanrılaştırıldığı yer, kanunu yorumlayan ve masumiyet ve suçlulukla ilgili delillere göre karar veren mahkeme salonu yargıcıdır. Yargıçların kararları da inkâr edilemeyecek derecede ahlaki olmak zorundadır.

Adaletin temel ahlaki ilkeleri birbirimize gereken saygıyı göstermemizi gerektirir: Her birimiz diğerini yalnızca bir nesne olarak değil, bir kişi olarak tanımalıyız. Aramızdaki en küçük ortak payda hepimizin insan olmasıdır. Adalet, ortak noktalarımıza ve bizi ayıran şeylere gereken önemi veren bir dengedir gerçekte.

Adaleti kişisel bir erdem olarak ele alan Aristoteles, adil olmanın, “ adaletsizlik yapmak ile buna katlanmak arasında bir orta yol olduğunu, çünkü birinin payının daha fazlasına, diğerinin ise daha azına sahip olduğunu ” söylemiştir. Cesaret kusurlarının karşısında pervasızlık ve korkaklık olduğu gibi, adalet kusurlarının karşısında da kibir ve kulluk vardır.

Sokakta cinsel tacizden, işyerinde uğradığın dayatmalar ya da adaletin aleni engellenmesine kadar, gücün tüm suiistimalleri, kişinin hak ettiğinden fazlasını açgözlülükle kibirlendirme yönündeki haksız istekliliğini içerir. Tipik olarak, güçlerini kötüye kullanan veya hile yapan ve sonra yakalanmayan veya cezalandırılmayanlar, kendilerini kandırarak "sistemi yendiklerini" ve "kazandıklarını" düşünürler. Ancak başkalarını bir zafer kazandığınızı düşünerek kandırmak, gerçekten muzaffer olmakla aynı şey değildir. Hile yapanlar bu farkı gözden kaçırdıklarında kendilerini de kandırırlar.

Adaleti boşa çıkarmanın diğer yolu, kendimizi gerçekte olduğumuzdan daha az değerli olarak yargılamaktır. Bu, ne yazık ki ezilen insanlar arasında yaygındır, ancak aynı zamanda varlıklı ve güçlü olanlar arasında da “sahtekâr sendromu” kisvesi altında ortaya çıkmaktadır. Alçakgönüllülüğün bir yeri vardır, ancak bunu abartmamalı veya adaletsizliği haykırmak için gereken entelektüel cesareti engellemesine izin vermemeliyiz. Kendilerini haksız yere küçük düşürenler ya da her ne sebeple olursa olsun köle olanlar, kendi paylarına düşenden daha azını bilerek kabul ederek kendilerine haksızlık yaparlar.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, adalet erdemi ailelerde ve dostluklarda, komşularla vatandaşlar, meslektaşlarla müşteriler, tanıdıklarla yabancılar arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynar. Ama aynı zamanda iyi bir insan olmanın ve mutlu yaşamanın da merkezinde yer alır; yalnızca kişinin iyi bir insan olduğuna ve mutlu olduğuna inanarak kendini kandırması değil…

Sözün özü:
Güvenemem servetime, malıma
Ümidim yok bugün ile yarına
Toprak beni de basacak bağrına
Adaletin bu mu dünya

Ne yar verdin, ne mal, dünya
Kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya
Ne insanlar gelip geçti kapından
Memnun gelip giden var mı yolundan
Kimi fakir, kimi ayrılmış yârinden
Adaletin bu mu dünya

Ne yar verdin, ne mal, dünya
Kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya
Kimi Mecnun gibi dağda dolaşır
Kimisi de ölüm yok gibi çalışır
Kimi meteliksiz, kimi milyona karışır
Adaletin bu mu dünya

Ne yar verdin, ne mal, dünya
Kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya
Adaletin bu mu dünya

(Eser sahibi bilinmiyor)

Bu yazı toplam 6832 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi