SANDIKTAN SOKAĞA DEMOKRASİ!
Demokrasi. Yunanca kökeniyle "halkın iktidarı" anlamına gelen bu iki bin yıllık kavram, insanlık tarihinin en değerli ancak en kırılgan mirasıdır. M.Ö. 5. yüzyılda Atina’nın dar sınırları içinde filizlenen bu tohum, günümüze dek nice zorlu coğrafyadan geçerek ulaşmıştır. Kralların mutlak gücüne karşı 1215’teki Magna Carta ile ilk set çekilmiş, 1789’da Fransız İhtilali ile özgürlük bayrağı tüm dünyaya yayılmış, nihayetinde "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nde taçlanmıştır. Demokrasinin tarihi, gücün tek bir elde değil, ait olduğu yerde, yani halkta olması mücadelesinin destanıdır.
Peki, günümüzde demokrasi, sadece belirli aralıklarla kurulan seçim sandıklarından ibaret midir? Kesinlikle hayır. Demokrasi, salt bir yönetim biçimi değil, toplumsal bir nefes alma biçimidir.
Bir toplum için demokrasi neden hayati bir zorunluluktur? Çünkü o, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükleri garanti eden tek yönetim biçimidir. Çoğunluğun yönetme hakkını kabul ederken, azınlıkların haklarını anayasal güvence altına alır. Çatışmaların silahla değil, müzakere ve siyasi rekabet yoluyla çözülmesini sağlar. En önemlisi, her bir bireyin eşit değere sahip olduğunu, her bir oyun, her bir fikrin bir kıymeti olduğunu ilan eder. Demokrasinin olmadığı yerde sadece iktidar vardır; haysiyetli bir yaşam yoktur.
Ne var ki, modern temsili demokrasiler, halkın iradesini tam olarak yansıtmakta zaman zaman yetersiz kalıyor. Seçilen temsilcilerle seçenler arasındaki makas açılıyor, siyaset bir "elit işi" haline geliyor. İşte bu noktada, arayışımız "Halk Demokrasisi" idealine yöneliyor. Bu, sadece bir partinin isminden ibaret değil, vatandaşların karar alma süreçlerine daha doğrudan katılımını öngören bir felsefedir.
Halk demokrasisine ulaşmak için sandığı aşan, sokağı, okulu ve medyayı kapsayan adımlar atmak gerekiyor.
Demokrasi, bir kere kazanılıp köşeye konulan bir kupa değildir. O, her gün yeniden inşa edilmesi, her an korunması gereken canlı bir organizmadır. Temsilcilerimizi seçtikten sonra eve çekilmek yerine, sivil toplumu güçlendirerek, medyayı sorgulayarak ve yöneticilerimizi sürekli denetleyerek gerçek halk demokrasisi idealine yaklaşabiliriz.
Unutmayalım ki, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bu ilkenin kağıt üstünde kalmaması, her bir ferdin aktif çabasına bağlıdır. Gerçek demokrasi, sadece yöneticilerin değil, her bir vatandaşın omuzlarında yükselir.
Demokrasimize ve Cumhuriyetimize sahip çıkalm.