Dilek ALP

Dilek ALP

OLMAK YA DA OLMAMAK…

OLMAK YA DA OLMAMAK…


“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?”

Hamlet / William Shakespeare


Evlilik veya boşanma gibi yaşamı değiştiren çoğu olay, devam eden bir duygusal uyum sürecini içerir. Emeklilik bir istisna değildir. Ancak evlilik, boşanma ve diğer aile ile ilgili konular terapistler tarafından onlarca yıllık araştırmaların odak noktası olsa da, emekliliğin duygusal ve psikolojik sınırı yakın zamana kadar neredeyse keşfedilmemiş olarak bırakıldı bence.

Bu konuyu yazmak istememin bir nedeni bugün 1990 yılında başlayan ve 2020 yılında sonlandırdığım kamu hizmetimin ilk yıl dönümünün oluşu. (Sosyal medya sağ olsun, böyle tarihleri biz unutuyoruz ama dijital bellek unutmuyor)

Erken yaşlarda karar verdiğim bu değişim sürecini, fiziki olarak yaşamasam dahi toplumun bunu nasıl algıladığını izleme şansım oldu. Çalışma hayatıma bir disiplin içerisinde başladığım için hayatımın her yönden sınırları çizilmemiş bir fanus olduğunu bu dönemde fark ettim. Kaldı ki benim çalışma alanım oldukça havadar bir saha olsa da. Her ne kadar “emeklilik” kelimesini bireysel literatürümde hiç kullanmasam da, etrafımın yakıştırması ile “genç emekli kişi” tiplemesini inceliyorum. Fark ettim ki insanlar ruhen emekli olmuyor, toplum onları emekli ediyor. Bu süreçte 4-5 iş dalını aynı anda yürüttüğüm için köklerden birinin ayrılması beni çok etkilemedi.

Kişiler bu dönemde hayatlarındaki geçişle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. İlk geçiş, okul hayatımıza başlamak için evin güvenliğini terk ettiğimizde geliyor. Bir başka geçiş, çalışma dünyasına katıldığımızda geliyor; “bütün hafta çalışıyoruz ama yine de hafta sonu var” düşüncesi ile mutlu oluyoruz. Sonra emeklilik geliyor, çoğu zaman birçok kişi için kariyerlerin tamamlandığı ve hayatımızın geri kalanının kendine ait olduğu bir zaman…

Hepimiz, özellikle bizde alışkanlık yaratacak bir rutini bozmanın kolay olacağını düşünüyoruz. Tekrar düşünün... Bu rutin muhtemelen anaokulunda başlıyor - 60 yıldan fazla aynı şeyi yapıyorsunuz. Kalk. Giyin. Öğle yemeğini al. Dışarı çık. Eve gel. Yemek ye. Yatağa git. Tekrar uyan ve aynısını yapmaya devam et.

Bu nedenle kişiler kendilerini bu değişime hazır hissetmeli ve önceden bu sürece maddi ve manevi olarak hazırlık yapmalılar. Çalışma yıllarında emeklilik hem yaklaşan bir yük hem de uzak bir cennet gibi görünebilir. Kişiler yaşları arttıkça hayatlarının bu aşamasının geldiğini biliyor ve bunun için tasarruf etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar, ancak genellikle hedefe ulaştıklarında gerçekte ne yapacaklarını çok az düşünüyorlar.

Pek çok kişinin 20-30 yıl sonra hayatlarının nasıl olacağını ciddi olarak düşünmesi, çok zor.  Finans danışmanı C.Mitchell, "Hayat, banka hesabınızdaki sayıyla değil, oluşturduğunuz anılarla ölçülür. Bu nedenle, mali durumunuzun hayatınızı nasıl en üst düzeye çıkarabileceğine odaklanın, bunun tersi değil" diyor…

Emeklilik sürecindeki en kısa aşama, bizzat istihdamın durdurulmasıdır. Bu genellikle sevdiğin arkadaşlarınla bir tür akşam yemeğidir…

Emeklilik kutlamaları sona erdikten sonra, kişilerin yapmak istedikleri her şeyi, örneğin seyahat etmek, hobilerle uğraşmak vb. aşamalarının belirlenmiş bir zaman çerçevesi yoktur ve kişinin bu balayını ne kadar uzun planladığına bağlı olarak değişecektir.

Hayat kurma işine başlamak zorunda olduğu aşama gelmiştir. Çoğu kişi balayından sonra yeni evlilerin yaşadığına benzer bir baskı hissi ile karşılaşır. Ne de olsa emeklilik kalıcı bir tatil değil, ön hazırlıkları yoksa başka bir uğraşıya geçmeyeceklerse belli bir süre sonra hüsrana uğrayabilirler.

Nasıl evli çiftler birlikte yaşamayı öğrenirlerse, emekliler de yeni koşulları tanımaya ve hayatlarını buna göre yönlendirmeye başlar. Bu, duygusal emeklilik sürecindeki en zor aşamadır ve başarılması hem zaman hem de bilinçli çaba gerektirir. Sonunda, yeni manzara tanıdık bir bölge haline gelir ve emekliler hayatlarının bu evresinden yeni bir amaç duygusuyla keyif alabilirler.

Yaşam planlaması önemli bir anahtardır. Hayatlarının her aşamasında ne yapacaklarına ciddi zaman ayıran ve düşünen çalışanlar diğerlerine göre daha yumuşak bir geçiş yaşayacaklardır.

Kendi hayatıma baktığımda şuan tam zamanlı yaptığım işler, 20-30’lu yaşlarımda başladığım ve bırakmadıklarım. Her işte olduğu gibi süreklilik kuralı. Sınırlı mesai kavramı ile çalışmadığım için şuan daha kolay bir çalışma temposu ile günün 24 saat çalışabilme olanağına sahibim. Pandemi dönemi bu kurguya sağlıklı bir bakış açısı kattı. Bu dönemi hak edilmiş bir hediye olarak görüyorum.

*

Pandemi döneminde geçen 12 ayda nelerle uğraşmışım;

1020 saatlik uygulamalı mutfak eğitiminin ardından, uluslararası yetkinliği olan bir şef olmayı hak ettim.

Birleşmiş Milletler UCLG, Kültür Başkentleri Konseyi’nde çalışmaya başladım.

2007 de başladığım blog yazılarımı her gün yazmaya devam ettim.

Haftalık, aylık ve dönemlik makaleler yazmaya devam ettim.
Gebze Yeni Haber Gazetesi ( Haftalık köşe)
Gıdavizyon Dergisi ( Ekmek)
Gözden Dergisi ( Kültür)
Çelik Yapılar Dergisi ( Mimarlık ve inşaat )
Birikiyorum Dergisi ( Sosyal Sorumluluk )

Seri dijital eğitim seminerleri verdim. Röportajlara konuk oldum. Çok değerli konuklarla ben röportaj yaparak haklarında makale yazdım. Sosyal sorumluluk projelerine danışmanlıklarıma devam ettim.

Japon mutfağının saygın bir şefinin hayatını, kendi isteği ile kaleme almaya başladım.

Çok kapsamlı ekmek kitabımı her gün en az 1 saat ayırarak yazmaya devam ediyorum.

Tüm bu yazıları yazabilmek için haftada 2 kitap bitirmeyi hedefliyorum.

Evimde kendim tadilat yapıyorum ve çocukluğumdan beri çok sevdiğim dikiş dikmeyi hayatıma sıkıştırmayı becerdim sonunda.

Yaklaşık 25 yıldır her sabah saat 6:00 da uyanıyorum, 45 dk. aktif spor yapmaya devam ediyorum.  


*

Amacım kendi hikâyemi yazmak değil, şunu belirtmek istedim; toplumun “emekli” diye etiket yapıştırdığı çoğu kişi aktif çalışan bir kişiden daha verimli ve sınırsız çalışabilir. Yeni hayat tarzına geçiş yapmaya çalışan bu kişileri gördüm ki toplum “yaşlı, işe yaramaz, yetersiz ve sağlıksız, hatta ölüme yakın” hissettirmeye çalışarak baskı altına sokuyor. Onun içindir yurt dışında emekli olmuş insanlar mental olarak canlı bir hayata geçiş yaparken, bizim ülkemizde yetersiz hissettirmenin doruk noktasını yaşatıyorlar. Ekonomik zorluklar değil benim bahsettiğim, kişiler üzerine yakıştırılan “sen artık işe yaramaz bir kişisin” ibaresinden söz ediyorum. Devletin bile ekonomik planlamalarını yaparken “emekli” ayrımını bu denli inciterek yapmasına şahit oluyoruz.

Lütfen “Emekli” kelimesini kullanırken bu kelimeye ne anlamlar yüklediğinize dikkat edin. Ve karşınızdaki kişiye neler hissettirdiğine. Hayatın bu evresi karşınızdaki kişiler için, sizin sandığınız kadar boş ve anlamsız geçmeyebilir.

Hayatlarında yeni başlangıç yapmış olan kişiler: emeklilik bir devrin sonu değil, tam tersine sunulan yeni bir hayatın başlangıcıdır. Herkese başı dik, vicdanı rahat, sorumluluğundaki işleri en iyisiyle tamamlamış, huzur ve aldığı her kuruşu hak ettiğinden emin bir başlangıç dilerim…   

 

 

 

 

Bu yazı toplam 5384 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi