Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

EDEBİYATIMIZDA SAİT FAİK

EDEBİYATIMIZDA SAİT FAİK

 

            Delilik ve melankoli denilince, akla ilk olarak Dostoyevski, Kafka ve Tolstoy gelir.

            Kafka denilince aklımıza hemen Prag gelir

            Dostoyevski denilince de Petersburg ve bu şehrin uçsuz bucaksız Neva Bulvarı ve Saman Pazarı akla gelir.

            Bizim de Neyzen’imiz var.

            Neyzen Tevfik denilince aklımıza delilik, aykırılık ve tüm sıra dışılıklar gelir.

            Biraz edebiyat yapalım istedim.

            Mesela ben, iki tane “Don”u çok sevdim.

            Birisi, Avrupa’nın ilk romanı Cervantes’in “Don Kişot”u, diğeri 1917 Rus Devrimini anlatan ünlü yazar Şolohof’un ünlü “Don Hikayeleri”dir. Yaşadığımız dünyadan keyif almak istiyorsanız bu romanı okumanızı öneririm. Bu roman benim hayatımın akışını değiştirmiştir.

            Sevgili okurlar,

            Bazı romanlar konu edindikleri kentlerle özdeşleşmişlerdir. Mesela, Tolstoy’un “Anna Karanina” isimli romanı.

            Petersburg’la iç içe geçmiştir.

            Petersburg, bu romanın sahnesi, dekoru ve aksesuarı olmuştur.

            Tolstoy’un ruhu bu şehrin her yanına sinmiştir.

            Sevgili okurlar,

            Edebiyat, yaşadığımız hayatın kağıda geçirilip kitaplaştırılmasıdır.

            Şimdi ben sizlere çok ünlü bir edebiyatçımız Sait Faik’ten söz edeceğim.

            Üstat, Türkiye’nin en büyük öykücüsüdür. Benim de içinde bulunduğum Martı, Kitap Kulübü geçen hafta Pazar günü üstadın Burgaz’daki müzesini ziyaret ettik. Üstat ile ilgili her şeyi gözlemledik.

            Sait Faik denilince, Adapazarı, İstanbul ve Adalar aklımıza gelir. Prag’ın Kafkas’ı varsa, Petersburg’un Dostoyevski’si varsa, Türkiye’nin de Sait Faik’i var.

            Gördük ki, Sait Faik’in ruhu tüm Adalara sinmiş. Ustadın “Lüzümsüz Adam” kitabının baş kahramanı bize kendini şöyle anlattı:

            “Acayip bir adam oldum. Gözüm kimseyi görmüyor. Kimsenin kapısını çalmıyorum ve kimseye selam vermiyorum. Oturduğum evin alt katında bir sütçü iki marangoz oturuyor. 48 yıldır ben bu adamlara bir merhaba bile demedim.”

            Bu anlatıcı, Sait Faik’in kendisidir. Yazısında da anlaşıldığı gibi Sait Faik biraz delidir.

            Zaten de bir kitabında “Yazmasaydım, delirecektim” diyor. Yani bizim Üstat da dünyanın en deli adamı Gogol’a benziyor.

            Yazarların çoğu ikinci eserlerinden sonra delirmişlerdir.

            “Bir delinin hatıra defteri”ni  yazdıktan sonra Gogol açıldırmıştır.

            Nitche de öyle!...

            “Zerdüşt böyle Buyurdu” romanından sonra O da çıldırmıştır.

            Sartre’nin okumaktan  gözleri kör olmuştur.

            Hemingey, artık yazmayacağı korkusundan intihar etmiştir.

            Sevgili dostlarım ve beni eleştirenler bu yazdıklarından dolayı beni herhangi bir yere koymayın.

            Ben her şeyi bilen, kişiliği tam oturmuş birisi değilim.

            Hatta cahil bile sayılabilirim

            Belki hiçbir şey yazmıyorum

            Bilmiyorum ama belki de çok şey yazıyorum!...

           

           

 

            

Bu yazı toplam 1108 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi