SİYASETTE DÖN BABA, DÖNELİM!
Siyasetin temel taşları olan kurallar, değerler ve gerçeklik ortadan kalktığı anda, siyasetin en hayati unsuru olan inandırıcılık da tükenmeye mahkûmdur. Ülkemizde uzunca bir süredir gözlemlediğimiz manzarada, siyaset kulvarı ne yazık ki her yöne selam çakan kimi politikacılarla dolup taşıyor.
Sabaha "solcu" başlayan kimi düzen siyasetçisi, öğlen kendini "ülkücü-dindar" saflarda buluyor, akşamı ise "muhafazakâr-liberal" olarak tamamlıyor. Veya tam tersi bir savrulmayla günü bitiriyor. Adeta bir "Dön baba, dönelim!" misali, siyasette bir fikir, bir duruş değil; bir rüzgâra kapılma hali yaşanıyor. Popüler tabirle, "Nerede trak, orada bırak!" mantığı egemen kılınıyor.
Bu omurgasız siyasetçinin başlıca özelliği, "Kazanmak istiyorsam herkesten ve her kesimden oy almak zorundayım" şeklindeki pragmatik ancak ilkesiz algılayışıdır. Yakın zamanda, bir takım beklenti ve hesaplar uğruna, kırk yıllık partisini bir kalemde değiştirip başka bir partiye "topuklayanları" da milletçe hep birlikte gördük. Bu tür ani ve ilkesiz geçişler, siyasetin ciddiyetine ve inandırıcılığına büyük darbe vuruyor.
Oysa gelişmiş demokrasilerde saflar ve görüşler genel olarak nettir. Siyaset, kişisel, dar veya küçük bir azınlığın çıkarlarının ötesinde, toplumun tüm katmanlarının çıkarını her şeyin üstünde tutar. Ki, siyasetin varlık nedeni de tam olarak budur. Siyaset; bir kandırma sanatı, bir koltuğu kapma ve bırakmama mücadelesi yeri değildir. Hele hele "Benden sonra tufan" hiç değildir. Siyaset, bir ülkenin ortak geleceğini inşa etme sanatıdır.
Aslında bir ülkede kabul gören demokrasi anlayışının ölçütleri, aynı zamanda o ülkenin siyasetçisinin kalitesi ve karakterinin de belirleyici unsurudur. Eğer demokrasi sözde ve teoride kalmışsa, o ülkedeki siyasetçi de, yasalar da, hak, hukuk ve adalet de aynı şekilde yalnızca kâğıt üzerinden ibaret kalacaktır.
Avrupa demokrasi tarihi, Rönesans itibarıyla çok ağır bedellerin sonucunda yazılmıştır. Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da faşizmin zulmü altında kalınan uzun yılların ardından, mevcut demokrasiler sağlam temeller üzerine yeniden inşa edilmiştir. Bugün bu ülkelerin hepsinde; insan hakları, hak, hukuk, adalet, düşünce özgürlüğü, farklı inançlara, dillere saygı ve yaşam güvenliği gibi konular, demokrasinin varlık nedeni olarak kabul edilir ve korunur.
Bizim ülkemizde ise demokrasi, maalesef, eskinin kimi alışkanlıklarının, teokrasi, otokrasi ve iktidar kimde ise onun vesayeti altında zaman zaman sekteye uğramıştır. Bu tarihsel miras ve yaşanan savrulmalar, siyasetin temelinde olması gereken ilke, dürüstlük ve tutarlılık arayışını daha da önemli hale getiriyor.
Siyasetin yeniden güven kazanması için, her şeyden önce omurga sahibi, ilkesi net ve sözü özü bir siyasetçi profiline ve halkın çıkarını kendi çıkarının üstünde tutan bir anlayışa ihtiyacımız var. Aksi takdirde, dön baba dönelim siyaseti, toplumsal inancı ve güveni her geçen gün daha fazla aşındırmaya devam edecektir.