KORKUNÇ AMERİKAN RÜYASI!
Amerika Birleşik Devletleri, dünya genelinde "özgürlükler ülkesi," "fırsatlar diyarı" ve "demokrasinin beşiği" gibi şeklinde anılan bir ülke. Ne var ki bu parlak imajın ardında, tarih boyunca süregelen acılar, zulüm ve yayılmacı politikalar yatıyor. Amerikan rüyasının inşası, aslında başka halkların toprakları, kanları ve emekleri üzerine kurulmuş bir gerçekliği barındırıyor.
Bu trajedinin ilk perdesi, Kristof Kolomb'un 1492'de "Yeni Dünya"ya ayak basmasıyla açıldı. Avrupalı yerleşimcilerin kıtaya gelmesiyle, yüzlerce yıldır kendi medeniyetlerini kurmuş olan yerli halklar için soykırım ve yıkım dönemi başladı. Salgın hastalıklar, topraklarından zorla çıkarılmaları ve acımasız katliamlar, milyonlarca yerlinin hayatına mal oldu. O topraklar bugün Amerika'nın eyaletleri olarak bilinse de, aslında Kızılderililerin atalarının mezarları ve yitirilmiş kültürlerinin sessiz tanıklarıdır. Bu kanlı geçmiş, ABD'nin kuruluş mitinin temelindeki en büyük çelişkidir.
Kıtanın sömürgeleşme süreci, başka bir büyük insanlık dramına zemin hazırladı: kölelik. Afrika'dan zorla getirilen milyonlarca siyahi, pamuk tarlalarında ve plantasyonlarda insanlık dışı şartlarda çalıştırıldı. Köleler, mülk olarak alınıp satıldı, aileleri parçalandı ve en temel insan haklarından mahrum bırakıldı. 1865'te kölelik resmen kaldırılsa da, siyahilere yönelik baskı ve ayrımcılık asla sona ermedi. Jim Crow yasaları adı altında kurumsallaşan ırkçılık, siyahi bireyleri eğitimden, iş hayatından ve siyasi haklardan uzak tuttu. Medeni Haklar Hareketi'nin kazanımlarına rağmen, sistemik ırkçılığın izleri bugün bile Amerikan toplumunun derinliklerinde hissedilmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz yüzyıla gelindiğinde ise Amerika, iç meselelerinin ötesine geçerek küresel bir güç olmaya soyundu. Monroe Doktrini'yle başlayan bu yayılmacı politikalar, Soğuk Savaş döneminde doruk noktasına ulaştı. Sovyetler Birliği'yle giriştiği ideolojik mücadelede ABD, tüm dünyayı etki alanına almak için Vietnam'dan Kore'ye, Latin Amerika'dan Orta Doğu'ya kadar birçok bölgede askeri müdahalelerde bulundu. Demokrasiyi yayma kisvesi altında, kendi çıkarlarına hizmet eden diktatörlükleri destekledi, rejimleri devirdi ve sayısız sivilin ölümüne neden oldu. Irak'ın işgali, Afganistan'daki uzun süreli savaş ve çeşitli vekâlet savaşları, Amerika'nın kendi kurduğu uluslararası hukuk düzenini hiçe saydığının en açık örnekleri oldu.
Amerika Birleşik Devletleri, bugüne kadar bilimsel ve teknolojik ilerlemeleriyle, kültürel etkisiyle ve ev sahipliği yaptığı yenilikçi fikirlerle dünyayı şekillendirdi. Ancak bu hikâyenin karanlık yüzü, yerli halkların soykırımı, siyahi halka uygulanan sistematik zulüm ve küresel emperyalist politikalarla doludur.