Gebze Meydanı’nda Metal Yumruk
Gebze’nin sokaklarında pazar günü ağır adımlar vardı. Trafo Meydanı’ndan Kent Meydanı’na uzanan o kısa yol, işçiler için iki saatlik bir yürüyüşe dönüştü. Çünkü bu yürüyüş, yalnızca bir mesafe kat etmek değil; her adımda bir söz söylemek, her duraklamada bir haykırış yükseltmekti. Balkonlardan alkışlar, fabrikalardan meşaleler, meydandan sloganlar birleşti ve Gebze bir kez daha Türkiye işçi sınıfının belleğinde yerini aldı.
Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar’ın sözleri meydanda yankılandı: “Kazanılmış haklarımızdan bir toplu iğne başı kadar taviz asla vermeyiz.” Bu cümle, metal işçilerinin çelik iradesini anlatıyordu. Çünkü mesele yalnızca bir sözleşme değil, insanca yaşamanın asgari koşullarıydı. İşçiler biliyor ki, haklarından bir adım geri çekilmek, geleceğin karartılması demek.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise sofralara seslendi: “Çekin elinizi soframızdan.” Bu çağrı yalnızca iktidara değil, kâr rekorları kıran bankalara, vergiden muaf tutulan patronlara da yönelmişti. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede, işçilerin talepleri artık bir hayatta kalma mücadelesi. Çerkezoğlu’nun sözleri, milyonların ortak derdini dile getiriyordu: “Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalı.”
Gebze’deki miting yalnızca sendikaların değil, aynı zamanda devrimci ve sosyalist partilerin de sesini taşıdı. Onların varlığı, mücadelenin ekonomik taleplerin ötesinde siyasal bir anlam kazandığını gösterdi. Yıllardır emeğin yanında duran bu yapılar, pankartlarıyla adalet, eşitlik ve özgürlük talebini büyüttü. Bu birliktelik, işçi sınıfının mücadelesini geleceği kurma iradesine dönüştürdü. Gebze Meydanı’nda yükselen ses, birleşe birleşe kazanılacak bir geleceğin yankısı oldu.
Mitingde türküler söylendi, halaylar çekildi, horonlar oynandı. Bu sadece bir protesto değil, aynı zamanda bir yaşamın yeniden kurulma arzusuydu. Gebze’nin meydanı bir şenlik ve bir direniş alanına dönüştü. Çocuklar dövizler taşıdı, kadınlar taleplerini haykırdı, işçiler “Birleşe birleşe kazanacağız” diye ses yükseltti.
Bu yürüyüşün anlamı büyük: Kartal’dan başlayan yol Ankara’ya uzanıyor. Ama aslında bu yol, Türkiye’nin dört bir yanındaki fabrikalardan, atölyelerden, evlerden geçiyor. Çünkü bu yürüyüş yalnızca ücret için değil; adalet, eşitlik ve demokrasi için. İşçiler biliyor ki, birleşmeden kazanmak mümkün değil.
Gebze’deki miting, Türkiye işçi hareketinin tarihsel sürekliliğini hatırlattı. 1990’ların grevlerinden bugüne, bu kent hep emeğin sesi oldu. Dün meydanda yükselen sloganlar, yarın Ankara’da yankılanacak. Ve işçiler biliyor: çelik yumruklarıyla, birleşe birleşe kazanacaklar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.