Bir Asansör Boşluğunda Son Bulan Hayat: Celal Türkarslan
Sabaha karşı bir hastane koridorunda bir genç daha hayata veda etti. Adı Celal Türkarslan’dı. 20 yaşındaydı. Elektrik-Elektronik Mühendisliği okuyordu. Tatilde okul masraflarını çıkarmak için Kocaeli Körfez’de bir okul inşaatında çalışıyordu. Dördüncü kattan asansör boşluğuna düştü. Ağır yaralıydı. Kurtarılamadı.
Celal’in cenazesi memleketi Kayseri’ye götürüldü. Tomarza’nın Cücün Mahallesi’nde toprağa verildi. Beş kardeşin en küçüğüydü. Belki de en umutlusu. Belki de en sessizi. Belki de en çok hayal kuranı.
Ama bu ülkede hayal kurmak, bazen bir inşaat iskelesinde son buluyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre son 13 yılda en az 2.728 genç işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Her ay ortalama 18-19 genç, çalışırken ölüyor. En çok ölüm inşaat, tarım ve sanayi sektörlerinde yaşanıyor.
Yüksekten düşme, elektrik çarpması, ezilme, boğulma… Hepsi önlenebilir. Hepsi denetimle, eğitimle, insanca çalışma koşullarıyla engellenebilir.
Ama gençler, bu ülkede “yaşamak için çalışmak” zorunda. Okumak için çalışıyorlar. Hayatta kalmak için çalışıyorlar. Ve bazen, çalışırken ölüyorlar.
Celal, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde okuyordu. Tatilde çalışıyordu. Hayatını kurmak için. Ailesine yük olmamak için belkide. Belki bir bilgisayar alacaktı. Belki bir kitaplar. Belki sadece biraz nefes.
Ama o nefes, bir asansör boşluğunda kesildi.
Bu ülkede gençler, okul harçlarını ödemek için inşaata çıkıyor. Kafelerde, otellerde, sanayide, taşımacılıkta, tarımda çalışıyor. Sendikasız, güvencesiz, denetimsiz. Ve çoğu zaman görünmez.
Celal’in ailesi, onun mezarına bir fotoğraf bırakır mı bilmiyorum. Belki üniversite kartı. Belki bir şiir. Belki sadece sessizlik.
Ama biz, onun hikâyesini unutamayız. Çünkü bu hikâye, sadece bir gencin ölümü değil. Bu, bir sistemin gençliğe reva gördüğü kaderin hikâyesi.
İş cinayetleri kader değildir. Genç ölümler kader değildir. Bu ülkenin gençleri, mezar taşlarında değil, laboratuvarlarda, kütüphanelerde, sahnelerde, sokaklarda yaşamalı. Celal’in adı, bir istatistikte değil; bir vicdanın içinde yankılanmalı.
“Lütfen beni işten çıkarır mısınız?” diye bağıran işçiler var bu ülkede. Çünkü çalışmak, yaşamak değil; tükenmek anlamına geliyor artık. Ve bazen, çalışmak ölmek anlamına geliyor.
Celal’in sessiz çığlığı, bu ülkenin duvarlarında yankılanmalı. Çünkü bu çığlık, sadece bir gencin değil; bir kuşağın haykırışı. Lütfen bu çığlığı duyalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.