RUHU ŞEYTANA SATMALI MI, SATMAMALI MI?

RUHU ŞEYTANA SATMALI MI, SATMAMALI MI?

 

Mandela “özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter” demiş. Çok da doğru söylemiş. Ancak ben şöyle bir düşündüm. Bu söz de ‘ruhu satmamak’ çok kolay bir şeymiş gibi gözüküp hoşumuza gitse de, neredeyse gökyüzünü satın almak kadar  zor bir iş.

Nereden biliyorsunuz derseniz, hani Murathan Mungan demiş ya “yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var”, ben de diyorum ki yaşadıklarımdan, gördüklerimden, gözlemlediklerimden öğrendiğim çok şey var.

Kime sorsanız ruhunu satmaz, satmamıştır da. Öyle zannederiz yani. Bizler ruhu satmamanın nasıl bir şey olduğunu dahi ,pek bilmeyiz doğrusu. Bebeklikten itibaren hep korkularla yetiştiriliriz. Muhakkak bağımlı olduğumuz ve onsuz asla yapamayacağımızı düşündüğümüz kişiler,eşyalar,paralar; ne bileyim bir şeyler vardır. Anne-baba, eş, çocuk, para, güç gibi. Listeyi çoğaltabiliriz.

 Bir kere bağlılıkla bağımlılık arasındaki farkı fark  edenlerimiz çok azdır mesela. Ben de sonradan öğrendim. Bağlılıklarımız olması gerekendir ama bağımlılıklarımız ruhumuzu sattığımız durumlardır. Hem bunları fark etmek ve hem de  bunlardan kurtulmak çok da basit değildir.

Elbette, Mandela o veciz sözü söylerken benim bahsettiğim türden bir ‘ruh satmak’ tan bahsetmiyordu. O daha çok, bir  insanın  başka insana ya da otoriteye, paraya, güce karşı doğrularından, inandıklarından, onurundan, doğallığından vazgeçmesi anlamında kullanılıyordu.

Korkularla büyütüldüğümüz, daha çok bağımlılıklarla yaşadığımız bu dünyada ruhu satmadan yaşamak pek öyle kolay gelmiyor bana. Her ne kadar ‘ asla satmam’ gibi delikanlı çıkışlar yapsak da. Bana göre asıl mesele, ruhlarımızı sattığımız bilincine bile henüz ulaşamamış olmamızdır.

 Mesela, en çok neler için ruhlar satılır:

-Makam sahibi olmak ya da var olan makamı korumak,

- Para kazanmak veya kazandığımız parayı kaybetmemek, 

-Çıkar elde etmek için  güçlü olandan yana olmak,

Daha bir çok neden sayabiliriz. Ancak yukarıda sıraladıklarım, karşılığında ruhumuzu takas ettiğimiz temel nedenlerdir.

Aklıma gelmişken, müzik sanatçısı ünlü Katty Perry’nin bir röportajında “ müzik dünyasına ilk girdiğimde işler yolunda gitmedi ben de ruhumu şeytana sattım” dediğini nakledeyim.Ünlü olmak ve ünlü kalabilmek için de bol bol satışlar yapıldığını hepimiz tahmin ederiz.

Günlük yaşamımızda farklı şekillere büründürülerek, masumlaştırılarak, normalleştirilerek sunulan ve bir savunma mekanizmasıyla üstü cilalanan ‘ruhu satmalar’  görürüz.

Sıradan bir yaşam içinde bile ruhunu satmadan yaşayabilmek; yalnızlaştırılmak demek, makam kazanamama veya kaybetmek demek, çıkar sağlayamama demek, envai çeşit zulme uğradığında bile dik durabilmek demek, en önemlisi işini kaybetmeyi göze almak demek. Bunlar hiç kolay şeyler değil.

Karşılaşacağı her tür sıkıntıyı bilerek insanca değerler ve insanlık ahlakı için mücadele eden, ruhunu satmadan yaşayabilen insanların varlığını da kabul etmek lazım tabii. Memur Teoman gibi…

Göremesek de, bilmesek de bir yerlerde o insanlar yaşadı ve yaşıyor ama sayıları da çok az, belli ki. Bizler farkına varamasak da, isimlerini bilmesek de, dünyayı bu adsız kahramanlar ileriye taşıyabiliyor. Ölü Ozanlar Derneği filminde öğretmen Jhon Keating şöyle diyordu “ Dünyayı güçlüler yönetir. Bunu bilecek kadar gerçekçiyim ama sen de büyüklerin yazdığı bu senaryoya birkaç dize eklemeye ne dersin?”

Bu isimsiz insanlar büyüklerin senaryosuna birkaç dize eklemenin keyfini yaşayanlardır. Geri kalan ise, oynanması istenen senaryoyu büyüklerin arzulandığı gibi oynayanlardır.

Ruhunu satarak yaşamak rahat, risksiz ama onursuz; ruhunu satmadan yaşamak  huzursuz, riskli ama onurlu.

Şimdi tekrar soruyorum: Ruhunu şeytana satmalı mı satmamalı mı?

 

 

 

 

Bu yazı toplam 70 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi