Aktan Uslu

Aktan Uslu

Dağdeviren’in selamı başım gözüm üstüne

Dağdeviren’in selamı başım gözüm üstüne

Geçenlerde bir yorumda sözünü ettiydim…

Benim sosyal güvenlik bordrosu yamalı bohça gibi. Ama ona rağmen emeklilik hakkını edindim. Sanırsam, ülke genelinde en düşük emekli maaşını alan dilimde olsam dahi emekli bir çalışanım artık. Benden daha düşük alanlar var mıdır? Sanmam. Varsa da yoktur. O maaşı gidip almaya değmez, öyle de battık böyle de misali!

Bu benzetmeyi sıklıkla kullanırım. Çok dramatiktir aslında…

DEV-YOL’cuların FETÖ’den kapanan gazetesi, Demokrat Gebze.

**

15 Temmuz 2015 hatta FETÖ’nün hain darbe girişimi sonrası, ülke genelinde Demokrat Gebze ile birlikte 50 civarı gazete ye yayın organının devlet tarafından kapandığı güne kadar çalıştığım, üstelik aynı gazetede üçüncü dönemim olarak Demokrat Gebze’de…

Bu arada bir detayı hatırlatmam lazım. Gazete kapatıldıktan sonra tüm mal varlıkları devlet/hükümet tarafından satıldı. “Paralaaar, bozulmasın aralar” misali Hükümet’in karasına girdi ancak şahsım dahil çok sayıda son çalışanlarının en az bir maaşı hala içeride.

Neyse… Artık Murat Dağdeviren cezaevinden çıkıp döndüğünde, isterim!

**

Geçenlerde Avukat Yüksel Genç’in yanına uğradım. Süre giden yazı dizimiz, “12 Eylül 40’ncı yılında: Hava ‘kurşun’ gibi ağır”a davet ettim. Sağolsun, kırmadı. Yakında dizi konuğu olarak, gazetemiz sayfalarında ağırlayacağız.

Bir zamanlar Gebze Yenigün Gazetesi’nde yer alan haberdeki iddiaya göre, “Tüm ‘teröristlerin’ avukatı!” Yüksel Genç, Murat Dağdeviren’in de avukatı.

Benim bildiğim 7.5 yıl cezanın üçte ikisini yatacak ve 2021 temmuz sonlarına doğru çıkacak.

Değil mi?” diye sordum Genç’e.

Daha yakın bir zamanda hatta hayli yakın zamanda çıkabileceğini falan söyledi.

Nasıl yani?” derken devreye telefon falan girdi, kaynadı gitti ama..

“Kandıra’da mı, Silivri’de mi” derken, “Bandırma’da” deyip “Her gittiğimde sana, özellikle sana selamı var” dedi.

Ne deyim. Başım gözüm üstüne.

Yine sordum..

Zaten tahmin ediyordum ama, “Hala mı ziyareti genele açık değil…”

Değilmiş. Hala sadece önceden belirtilen üç kişi, gidip görebilirmiş.

Gel de sorma: “12 Eylül bitti mi, sürüyor mu?”

Hayli zayıflamış, morali yerindeymiş.

Yüksel Genç’in tabiriyle “ben” gibi, “fit gibi” olmuş.

**

Murat Dağdeviren’in Gebze macerası, bu gazetede başladı.

Kocaeli Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, merhum İsmail Kadı’nın yanında, galiba stajını da bu gazetede yaptı.

Herkes onu, sosyal demokrat olarak bildi! Kaldı ki İsmail Kadı ve gazetesi ile de örtüşüyordu…

Ardından yine 15 Temmuz sürecinde kapatılan Bizim Kocaeli Gazetesi’nin Gebze Temsilciliği’nde çalıştı.

Detayına gerek yok. “Tatsız” bir vaka sonrası gözaltına alındı. Güngör Arslan hemen çıkartıp temsilciliği kapattı.

Ersan Çınar’ın başkanlığı döneminde Gebze Ziraat Odası’na basın danışmanı olarak girdi.

O yıllar bekarlığın da getirdiği avantajla olsa gerek memleketi bir hayli dolaştı. Ama bir ayağı en azından ikametgahı hep Gebze’de idi.

Sonra döndü. GZO’ya devam etti..

Ben kendiliğinden kapanan Çağdaşkent Gazetesi’nde çalışıyorum o aralar.

Bir gün Adnan Üner geldi ve Murat Dağdeviren’i işe alacağını söyledi. Benim de görüşümü sordu.

Bu sürece kadar aramızda hiç, ya da olduysa dahi kayda değer hiç limonilik olmayan Murat Dağdeviren’in benimle aynı yerde çalışmasında hiçbir mahsur görmediğimi ima ettim. Ben zaten genelde uyumluyumdur, Dağdeviren ile de uyumla çalışabileceğimi falan belirttim.

Dağdeviren’in gelmesiyle birlikte, “Ayağı mı bereketli geldi ne?”

Maaş ödemeleri hep düzensiz olan gazetede, o ödemelere çeki düzen geldi.

Ama bir gariplik vardı. Murat Dağdeviren birden ortadan kayboluyor, Türki Cumhuriyetler civarına uzuyor dönüyor, Adnan Üner dâhil (veya bir ihtimal hariç) kimseye bir şey söylemiyor…

E hani çalışmaya gelmişti.

Sonra günlerden bir gün..

Gazetede Ali İhsan Üner ile birlikte üçümüz varız.

Ben bir haber yazarken aramızda birden bir tartışma çıkıyor.

Dili, ifadeleri değişiyor..

Sonradan inkar etse de..

Ya da o da çok sinirliydi. Beiki de ağzından çıkanı kulağıyla işitmeden söyledi, ama Ali İhsan şahittir söyledi. Her neyse

Seni paramla satın alırım…” deyince bende film kopuyor.

Gazete içinde dalıyoruz birbirimize ama gayet ahlaki bir kavga. Her zaman derim. Kavganın da bir ahlakı var. Kora kor..

Devreye Ali İhsan giriyor..

Ben ceketimi alıp, gidiyorum.

Biliyorum ki benimle eşdeğer konumda bir çalışanla değil, patronla kavga ettim.

Biliyorum ki, “Seni paramla satın alırım…” derken, Çağdaşkent çatısı altında, galiba ve belli ki satın aldıkları vardı.

‘Aslan sosyal demokrat’ın gazetesinde aday adaylığı ve adaylığı döneminde Adnan Köşker..

Neredeyse yaşayan efsane!

Bakmayın sonradan sonradan atar gidercilik oynamasına..

Maskeli balo… Ve onun sahte yüzleri!

Ama Dağdeviren’in bir büyük hatası..

Şahsım dahil herkesi parasıyla satın alacağını zannediyor olmasıydı…

Ama bir Fethullah öğretisi sanırsam der ki, “Para cansız canlı, canlılarda dört ayaklı iki ayaklı… her şeyi satın almaya yeter ve kazanmak için her şey mubahtır!”

Babayı… alır!

**

Demokrat Gebze’ye aldıktan sonra gazeteye çalışma anlamında ilk teklifini o süreçte ortaklığını sürdürdüğü GZO Başkanı Ersan Çınar ile, Çayırova Haber’de çalışırken yapıyor.

Görüşmeye dahi gitmiyorum çünkü biliyorum.

Ersan Çınar ile hele ki onun patronluğunda asla çalışamam. Başlarsam, ayı bile dolduramam. Zaten malum, yamalı bohça!

Bu arada o süreç aynı zamanda FETÖ’nün hocaefendi, AKP Hükümeti ile kanka yılları.

Ama son demleri, öyle bir süreç.

Gel zaman git zaman 2014 yerel seçimlerinin hemen ardı.

Yerel seçimi Saadet’ten belediye meclis üyesi adayı olarak geride bırakan AKP üyesi ama MHP’liler özellikle ziyaretinde geldiği köyünden sebep MHP’li Olcay Karabağ yerel seçimden hemen sonra yayın politikasını değiştiriyor..

Yerel seçim döneminde aday Ziyaettin Akbaş’ın Gebze’de oturduğunu belgelemek için Osman Yılmaz’da apartman dairelerinde Ziyaettin Akbaş yazılı kapı zili aramaya dahi kalktıydı Saadetliler..

Çok komikti..

Zaten kendiliğinden yazsan Akbaş da itiraz etmezdi.

Çocukluğu Yenimahalle’de geçmişti ama seçim dönemi Gebze ilçesi sakiniydi.

İşte öylesi “araştırmacı gazetecilik” ve “bomba habercilik” müptelası Olcay Karabağ yerel seçimden hemen sonra her zamanki gibi “Dik, asil, omurgalı” tavrını sürdürüp Ziyaettin Akbaş’a el pençe divan hale gelmeye başladığında..

Artık o gazetede çalışmayı midemin kaldıramaz hale geldiği günlerde bir tartışmadan sebep, ayrılıverdim.

**

Öyle Gebze’de aylak aylak gezdiğim vakitler.

Bildiğiniz, işsizim.

Tavrımı, huyumu değiştirmeden çalışacağım bir gazete dahi yok. Yani mevcut yayın organları üzerinden iş baktığım falan da yok.

Bu gibi durumlarda geçim kaynağım İstanbul’daki araştırma şirketlerinin anket, kamuoyu araştırma işleri falan olur. Biraz kafa dinleyip, yönelme niyetindeyim.

Bu detay önemli.

Çayırova Haber’de ikin köşe de yazardım. Fethullah Gülen aleyhine de asgari iki defa yazmışlığım.. Birinde Murat Dağdeviren’e de yerleştirmişliğim var. Özetle..

“Fethullahçı falan değil. Geçmişte sosyal demokrattı. Şimdi oradan kaynak buldu…”

falan misali.

O yorumun yayınlandığı gün..

Fethullahçı İltifat Necefli’nin haftalık çıkan gazetesine de el atmışlığım var. Hatta yeni bir sayısının baskısı öncesi Necefli’nin bürosundayız..

Ersan Çınar ile Murat Dağdeviren büroya geliyormuş. Üzerlerinde tabanca varmış falan filan..

Hiçbir yere gitmiyorum. Bekliyorum..

Çünkü..

Asla ve asla bir kişiyi gördüğümde yüzüne söyleyemeyeceğimi, köşeme yazmam.

Geldiler.

Bir sürü atar gider.

Tabanca falan görmedim ama ya Dağdeviren ya Çınar’dan, “Seni çocuğuna bağışlıyoruz…” türü Kurtlar Vadisi replikleri dahi var.

Aleni tehdit falan değil.

Yani ben o dizi replikleri üzerinden Savcılığa gidip, “Beni tehdit ettiler…” diye şikâyetçi olmam, olmadım çünkü olsam korktuğumu, ciddiye aldığımı falan sanırlar.

O zamanki ruh halimle..

“Ulan edü büdü ikilisi. Korksam, Fethullahçı İltifat, ‘Buraya geliyorlar. Tabancalılar..’ dediğinde, topuklamaz mı idim?

Hatta çok klasik sözümdür. Kesin tartışırken “edü büdü”ye de söylemişimdir: “Yanıt hakkın var. Açıklamana yer veririm…”

**

“Bu detay” bitti.

Tam İstanbul’da araştırma şirketlerinden birinde anket işine doğru meyletmeye düşündüğüm zamanlar..

Zaaar telefon!

Şenol Aydın, Sanayi Gazetesi’ne davet etti. İş teklifi..

Şimdi çelişkiye gel.

17/25 Aralık öncesi..

O zamanlar Fethullahçı Uğur Saray ortaklığındalar.

Gebze Bölgesi’nde ne kadar grev, direniş vesaire varsa, o tür vakaların adı çıkmış, aranan muhabiriyim.

Fethullahçı ortaklı sermaye gazetesinden iş teklifi..

Bu arada tek şartım..

Fettullahçı ortak, ortağındır. Ayrı mesele. Ben seni bilirim. Sen ne iş istersen yaparım ederim. Uğur ola ki bildik itici, ukala tavırlarıyla müdahale edecekse, başlamadan bitirelim.

Çok kişi merak eder camiada: "Uğur ile sen, nasıl çalıştın?"

O şekil çalıştım...

 

**

Oradan da ayrıldıktan sonra..

17/25 sonrası..

Demokrat Gebze ortaksız. Ersan Çınar gitmiş.

Yine İstanbul’da anket işi tasarlarken

Zaar telefon!

Murat Dağdeviren..

Ulan daha bir iki sene önce beni. “Çocuğuma bağışladı” idiniz!

Ben de çelişki gırla.

Gebze’de imkanı yok o kafa yapım o duruşla başka hiçbir gazeteye ne ben gider “îşsizim” derim. Ne onlar bana, muhabirsizlikten kırılsalar dahi “Gel çalış…” demez.

Murat… dedi!

Ve 17/25 sonrası da Fethullahçı Murat. Dimdik. Geri adım yok..

Ben de çelişkinin biri bin para ya da tam tersi, bini bir para..

Doğrudur, yanlıştır..

Ama mesleğime olan aşkın getirdiği zafiyetten de olsa gerek..

Birlikte çalıştık..

Ta ki 15 Temmuz sürecine dek..

**

Murat ile hikayem, “özetle” böyle.

15 Temmuz sonrası tutuklanmasının ardından abisi Mustafa Dağdeviren ile birkaç uzun uzun oturmuşluğum var.

“Benim kardeşim, vatan haini değildi.”

Bende teselli etmek için sanılabilir ama yürekten, gönülden.

Murat Dağdeviren yukarıda örneklediğimdi.

Galiba Fethullah Gülen cemaatinin “Koza” taktiği yıllarında sosyal demokratçılık oynayan bir Fethullahçı idi.

Yani ikinci defa gırtlak gırtlağa geldiğimiz o yorumumdaki tespitim, yanlış idi.

Dağdeviren nemalanmak için hikayeden değil, harbiden Fethullahçı idi.

Adı çok ahlaksızlıkla anıldı.

Şantaj, dayak, tabanca çekmek falan filan..

Hepsi ama hepsi, doğru olabilir.

Ama Murat Dağdeviren, vatan haini değildi.

Fethullah Gülen’in Hocaefendi yıllarında, İltifat Necefli ile birlikte Gebze Bölgesi’nde..

Birkaç örnek isim de açacaktım ama onlara rağmen olmaz diye caydım.

Ama Murat bu bölgede çok sayıda ulusalcı, yurtsever, sosyalist çok sayıda öğretmenin çok canını yaktı, çok ahını aldı.

Bekarlık yıllarıydı. Şimdi bir öğretmenle evli. Allah mesut bahtiyar etsin ama yengemizin öğretmen olması, kaderin bir cilvesi! mi?

O anlamda, o günkü tavırları ile, “Yatacak yeri yok..”

Telafisi de mümkün değil..

Ola ki pişmansa; bence onlardan ama tüm mağdur ettiklerinden ve döndüğünde mümkünse teke tek, helallik istemeli.

Ama Murat Dağdeviren, vatan haini değildi.

Eline silah almayan hiçbir HDP’liye PKK sempazitanı olsa dahi PKK’lı demedim, demeyeceğim gibi..

Eline silah almayan hiçbir Fethullahçı’ya da FETÖ’cü demedim, demeyeceğim.

Hele ki Murat.. Hele ki vatan hainliği…

O adım gibi eminim ki ödediği bedele rağmen, hala bir vatansever, yurtsever…

Döndükten sonra göçer mi..

Bence kalır.

Gazetecilik..

Site haberciliğinin getirdiği avantajla, bence yapar.

Yine bir arada çalışır mıyız? Hayır.

Ben ait olduğum yerde, ideallerim ile örtüşen yayın politikası güden Yeni Haber’de..

Ahmet Zeki Ayar ile gazetecilik maceramı sürdürüyorum.

Ama döndüğünde değil, “Aman bir arada gözükmeyelim” diye değil köşe bucak kaçmak..

Kent meydanında, Gebze’nin göbeğinde kol kola yürümezsem de adam değilim.

Murat Dağdeviren, avukatı Yüksel Genç aracılığıyla Bandırma’dan hususi selam göndermiş.

Başım gözüm üstüne…

Bu yazı toplam 2166 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Aktan Uslu Arşivi