Aktan Uslu

Aktan Uslu

Bir grup hemşerisi Höbek’ten yine bir gazete bekliyor!

Bir grup hemşerisi Höbek’ten yine bir gazete bekliyor!

1993 yılının sonlarına doğru, Tuzla Orta Mahalle’de kurulu tekstil firması Kilimci Giyim’in batmasından sebep iş aradığım günlerde, o batağın çocukluk hayalim olan gazetecilik mesleğine girişimin önünü açacağını elbette bilemezdim.

Üstelik adı Özgün Haber’di ve adından sebep, kimbilir ne kadar, “Solcu” bir gazete olacaktı.

Halbuki Şekerpınar’daki Özgün Kablo firmasının bir iştiraki idi ve ben yine de normal ötesi saf bir mutluluk içerisindeydim : “Vay bee.. Solcu fabrikatör gazetesi!”

Arada bir meslek üzerine ahkam keserken bu meslekle ilgisi olmayanların mesleğe yaptığı yatırımlara yönelik atar gider edebiyatım ise özeleştiri veriyorum, aslında bir nankörlüktür!

Ben mesleğe öyle bir yatırım, öyle bir zeminden sebep başladım.

Üstelik tecrübe aramıyor, tahsil de sormuyorlardı.

Sanırsınız ki, Halk Eğitim Merkezi meslek kursu!

Gebze Belediyesi’nde Ahmet Penbegüllü’nün icraata geldikten sonra 653 işçi ve 80 memuru çıkartmasının ardından yaşanan direniş sürecinde bir haberimin çarpıtılmasından sebep istifamı vermiştim.

Üstelik mesleğimin henüz ilk basamaklarında kendimi övmek gibi olmasın ama öveceğimdir, asil bir tavır sergilemiştim.

Üzerinden ne kadar zaman geçti o vaka yaşandığında ama fi tarihinde bir gün gazetenin manşet haberinin konusu Özgün Kablo’nun bir ihaleyi almamasından sebep yaşadığı mağduriyet idi!

Gazetenin tüm köşe yazarı kadrosu da meselenin “uzmanı” kesilmiş, firmanın uğradığı mağduriyeti yermek ile meşgul idi.

Yine de bir vefa borcunu, bir merhumu bu vesileyle anarak yad edeyim.

Meslekteki ilk hocam Sakarya Gazeteciler Cemiyeti başkanlığı da yapan Necdet Güngörsün’dü.

17 Ağustos 1999 depreminde Adapazarı’nda, yer aldığı enkazın altında öldüğü sanılmış, bir bacağını bırakarak çıkmış ve kanserden sebep aramızdan ayrılmıştı.

Üzerimde çok büyük emeği vardır. Işıklar içinde uyusun.

**

Gazetecilik mesleği ile uzaktan yakından ilgisi olmayanların sektöre yatırım yapmaları geleneğine bir dönem Merkez Hastaneleri sahibi Doktor Hakan Höbek de uymuştu.

Sağlık sektöründe hayli hızlı ve iddialı bir yatırımda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde açılışını yaptığı hastanenin aslında çok önemli bir eksiği, yıllar sonra önce karın, sonra baş ağrısı oldu.

Özel hastanelere ruhsat verilirken aranan kıstaslara dair net bilgim yok ama otopark herhalde kıstaslar arasında vardır. Erdoğan otoparkı olmayan bir hastaneyi açmıştı. Hastanenin acil servisine girişi de, bir acayipti. Daracık bir sokaktan, ambulansların gerek giriş gerekse çıkışta hayli zorlandığı ve bu esnada o sokağı trafiğe kapattığı derme çatma bir acil girişi işte.

O yıllar içinde de AKP içinde yer alan Höbek o hastaneni o şekilde açılışı ile iktidar partisinde aktif siyaset yapmanın hem ne kadar “güçlü” ama bir o kadar da “zehirli” olduğunu adeta, sergiliyordu.

Evinin önünde uğradığı ve yüzünden yaralanarak atlattığı, ölümden döndüğü silahlı saldırı, bildiğim kadarıyla aydınlatılmadan dosyası tozlu raflara karıştı.

Bir dönem +18 de içeren ses kayıtları ortalıkta dolaşırken hastanenin ismi, yolsuzluk iddialarıyla da anıldı.

Yanılmıyorsam; kapanan Çağdaşkent Gazetesi’nin sahibi Adnan Üner’e bir haberinden sebep duyduğu öfkeyle, basın sektöründe de yer aldı.

Tamamen “duygusal”lık temalı çok sayıda haber, röportajda sadece “hayırsever” ama aynı zamanda “başarılı” bir iş adamı olarak lanse edildi..

Bilmediği meslekte yaşadığı fiyasko, başarısızlık göz ardı edilerek.

O konu ne zaman gündeme gelse hiçbir zaman yalanlamamasından sebep hastane binasına kaçak kat ilave etti.

Kamusal rüşvet”i ise yanılmıyorsam Gebze Spor Salonu’na alet edavat desteği idi ama yerel basında, “Hayırsever adamı” temasıyla konu edildi, elbette.

Sırf bu yorumda değil daha önce de çeşitli defalar hayli eleştirilerim olmuştu. Hatta bir sosyal medya paylaşımımda Kocaeli Milletvekilliği’ne aday olduğu seçimde meclise girememesini, Gebze’nin ve Kocaeli’nin hayrına yormuştum. O yorumdan bir süre sonraki bir cenaze töreninde şahsıma yönelik bir bakışını gayri ihtiyari yakaladım.. Sırtımdan soğuk sular döküldü!

Bir keresinde beni çok şaşırttı.. Özel Merkez’in Mutlukent’teki yerinin açılışında Gebze Bölgesi’nde galiba bir kişi (H.S) hariç, şahsım dâhil hemen herkesi bizzat telefonla aratarak davette bulundu. Aynı şıklığı toplantı ilk ilan edilen tarihinden üç gün sonraya ertelendiğinde de sürdürdü.

Davete icap ettim ve haberleştirdim.

O sıralar canını sıkan kadın doğumhanesi sonrası tartışmalara, hiç girmedim.

Doğrudur yanlıştır bilmem ama sonuçta özel sektör iştiraki bir hastanedir. O süreçte fikir yürütmedim. Şimdi de yürütmeye gerek görmüyorum. Bence boşa tartışma. Orası nihayetinde, özel bir yatırım.

O basın toplantısında iğreti bulduğum detay ise meslek çıbanlarından bazılarının hayli y..ş..k ifadelerle Höbek’in yeni hastanesinden de “bedava sağlık hizmeti” talep etme girişimleri oldu.

Mesleğimizin içinde bulunduğu halin net bir göstergesi idi. Baktım, kimse utanmıyor. İçten içe, utandım.

Hayırsever” iş adamı Hakan Höbek’in basında olumsuz haber ve yorumlarla anılmamak için adeta “sus payı” dağıtıyor..

Meslekte var olma sebepleri malum zümre tarafından yere göğe sığdırılamıyordu.

İşte bu iğrençliğe inat..

Özel Merkez’e ne zaman sağlık işim düşse, kasaya yöneldiğimde ve sorulduğunda, KOGACE kartımı göstermeyip aslında son derece ahlaki indirim talebini bile sessiz sedasız ret etmem.

**

Malum hastalığa yakalandığı gerekçesiyle de yine yıpratıcı bir sebebi geride bıraktı.

Şahsımı bir konuda yaya bırakan..

Muhalif olduğu, aleyhine yazdığı kişileri yererken mesafe tanımayan..

O öfke, hırs, ukalalık, ego ve mesleki bilgi yetersizliğiyle; “Bakalım ne zaman nerede hangi duvara toslayacak” diye maceralarını her gün haberlerinden izlediğim zevattı ilk o iddiayı patlatan.

Yine bir yerden bir şekilde duyum edinmiş ve duyumu edindikten birkaç dakika sonra da haberleştirmişti.

Höbek’in ilk tepkisi yargı resti olurken haber giderek yayılıyor ve üstelik “kopyala yapıştır” ile bire bir kullananlar dahi oluyordu.

Halbuki.. Öncelikle çok önemli bir hakkı, hukuku vardı.

Varsayalım ki vakaya yakalandı. Şayet gerçekten yakalandı ise en samimi halimle geçmiş olsun dileklerimi iletirim.

Bizi biz yapan temel değerlerin en başında insanilik gelir ki..

Kaybetmemek, aksine muhafaza etmek lazım.

Sadece Hakan Höbek’in değil her yurttaşın –yanılmıyorsam- en temel haklarından biri, kişiseliyle ilgili sağlık problemi varsa, gizli saklı tutma hakkına sahip olmasıdır.

Höbek ola ki o nalete yakalandı. Gizli saklı tutma hakkı vardı.

Yine aynı haberlerde üstelik o lanete yakalanmasına rağmen tedbirsiz davrandığı, hareket iddiaları ise iddiadan öte bence iftiradır.

Beğenin beğenmeyin, kızın edin, sevin sevmeyin ayrı mesele ama Höbek, meslek yemini etmiş bir hekim, bir doktordur.

O yemin öyle az buz, sıradan, gelişigüzel edilen bir yemin değildir.

Asla çiğnenmemiştir ve Höbek de çiğnememiştir, diyorum.

**

Yani demem o ki sevgili okur..

Her türlü tepkinize ve eleştirinize eyvallah etmekle, saygı duymakla birlikte..

Sivas’ın S’sinin geçmediği dün manşetimizde bugün sitemizde yer alan haberde, Höbek’e “Sivaslı” olduğu için taktığıma dair eleştirileri ret ediyor ve diyorum ki:

“Aslını asla unutmadan ve inkâr etmeden ama Gebzeli olmak, ama kentli olmak lazım. “Kent” elden gidiyor! Seyirci kalmamak lazım.”

Bu benim özelimdir ama isyan ederek ifade ederim ki, “Sivaslı düşmanı” olmakla suçladığınız naçizane ben, Sivas’ın damadıyım.

Bir süre önce de Çayırova Belediye Başkanı Bünyamin Çiftçi ile bir toplu taşıma fiyaskosu hadisesinde eksik gediğinden sebep eleştirilerim sosyal medya üzerinden olmuştu.

Yedik mi damgayı: Giresunlu düşmanı.

Geçenlerde yine benzer bir riski, üstelik üzerine giderek, riski üstlenerek yazdım..

CHP Gebze’ye dair negatif içerikli iki bölümlük yorumumun bir parantesinde, “… CHP Gebze’de İlçe Başkanı ve birinci adam ile kadın ve gençlik kolları başkanı hemşeri…”  tespitimi, bilineni hatırlattım.

Ardahanlı düşmanı… diye suçlanmadım.

Tamam” dedim. “CHP’nin Ardahanlılar’ı bile eleştirime hak verdi!

Bir de artık baydıran vaka:

“Olmaz olsun böyle gastacılık…”

“Başka konumuz mu yok?”

“Reklam ilan alamadınız di mı?”

“Gazetecilik yapın gazetecilik…”

atar giderlerinden.

Üstelik, hiç gazete okumadan yapılan abuk sabuk eleştirilerden, gına geldi.

Madem öyle..

Gidin, gazeteciliği hemşeriniz Hakan Höbek’ten öğrenin!

Bir zamanlar bir öfke ile mesleğe bodoslama dalıp, freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı ilerlerken duvara toslayıp elini ayağını çeken Höbek..

Hemşerilerinin sesine kulak verir, yine gazete çıkartır mı?

Elbette bölgemizdeki Sivaslılar’ın tamamı değil ama bir kısmı, galiba Höbek’ten yeni bir gazete çıkartıp biz hadsizlere, mesleği öğretmesini dahi istiyor!

 

Kesin çıkartır” tabi demem..

Ama, “Hadi canım oradan. Ne alaka, çıkartmaz. Ne işi var gazetecilikte” de demem!

Bu yazı toplam 1286 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Aktan Uslu Arşivi