Aslı Karataş

Aslı Karataş

Anneler Günü Ardından

Anneler Günü Ardından

Birçoğumuzun farkında olduğu üzere Babalar Günü, Anneler Günü kadar coşkuyla kutlanmaz. Babalar Günü sanki hatrı kalmasın diye belirlenmiş gibidir. O gün de Anneler Günü’nde olduğu gibi babalık methiyeleri düzülmez pek, olsa olsa “arkamdaki koca çınar” güzellemeleri yapılır. Sen şöyle yanımdaydın, böyle şefkatliydin, üstümde şöyle emeğin var içeriğine pek rastlamayız. Babaya aile içinde düşen rol nettir: para kazan ve gerektiğinde disiplini sağla. Fazlası beklenmez babalardan.

Esas sorun şu ki babalardan bundan 50 sene önce de bu bekleniyordu, hala bu bekleniyor. Bir babanın iyi ebeveyn olup olmadığı eve para getirip getirmediği üzerinden ölçülür sadece. “Ele güne muhtaç etmeyen” babalar, nam-ı diğer para kazanan babaların ebeveynlik adına yapmaları gereken her şeyi tamamladıkları kabul edilir. Bir babanın kötü olması olsa olsa alkolik olmasına, kumarbaz olmasına, hovarda olmasına bağlı olabilir. Oysa anneler için öyle mi?

Annelik öyle kutsal ki, öve öve bitiremedikleri bir mecra. “Annelik bir kadının ulaşabileceği en yüksek mertebe”. “Anne olmayan kadın eksik kadın”. Bu sebeple ki doğuramayan bir kadınla evlenen erkeğin yeniden evlenmesi son derece meşru görülür. Tam tersi durumda ise kadın kaderine razı olmalıdır bu görüşe göre. Çocuk yapmak istemeyen kadın hep kendini açıklamak zorunda bırakılır çünkü bu son derece olağandışı görülür. Evli kadının kürtaj olmasında kocanın rızasının aranması bile kadının bedeninde gerçekleşen bir eylemin nasıl salt kadının iradesine bırakılmadığının bir örneği. 

Annelik üzerinden yapılan güzellemelerin tümü annelerin ne kadar fedakar olduğu, ne kadar çile çektiği ama gık demediği, çocukları için her türlü zorluğa nasıl da katlandıkları üzerine. Öyle ki bir kadın çıkıp da “of bu iş ne zormuş” dese, anında anneliği sorgulanır. Demese ama işine gücüne baksa mesela, erken yaşta kreşe gönderse çocuğunu ya da bakımı için dışardan destek alsa: Anne olamamış / anneliğe layık olamamış / yazık çocuklarına saldırıları an meselesi. Oysa bu kreşe gönderilen, bakımı için destek alınan çocukların bir de babaları yok mu zaten? Bir çocuğun sadece parasal ihtiyaçlarını karşılamak, kalan tüm bakım sorumluluğunu anneye bırakmak, ebeveynlik yerine sponsorluk değil midir?

Kutsal annelik söylemi büyük bir tuzak. Kutsal annelik sıfatına sahip olmak ve anneye yakışır şekilde “fedakâr” olmanın birinci yolu kadının kendisinden vazgeçmesinden geçer. Şöyle bir bakın, etrafımız hayatını çocuğuna vakfeden kadınlarla doludur. Çocuğu uğruna işini bırakmış, çocuğu uğruna boşanmamış, çocuğu uğruna hayatında kendine ait bir alan açamamış kadınlar… O kadar olağan hale gelmiştir ki hiç yadırganmaz bu durum, haber değeri taşımaz. Sanki olması gereken olmuş gibi görülür.

Bu kutsal annelik tuzağının ikiyüzlülüğünü anlayabilmek için ana argümanı deşmek yeterli. Anneliğin övülmesi ve fedakarlık ekseninde değerlendirilmesinin ana çatısı çocuk yararı üzerine kuruludur. Dünyaya getirilen evladın bakım yükümlülüğünden anneler sorumlu tutulur. Babalar parayı versin yeter. Oysa gerçekten çocuğun üstün yararından bahsediyorsak, bir çocuğun aynı zamanda ilgili bir babaya ihtiyacı olduğunu yadsıyamayız.

Çocuk yetiştirmek son derece meşakkatli bir serüven. Bu sorumluluğun salt anneye devredildiği önceki jenerasyonlarda bunun sonuçlarını görüyoruz. O anneler ancak çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının karşılayabildiler. Bugün iyi anne addedilenler çocuğunu besleyen, uyutan, temiz çamaşırlar giymesini sağlayan, hastalandığında başında bekleyen anneler. Başka türlüsüne vakit ve enerji yok çünkü, olamaz.

Bir çocuğun hem fiziksel hem ruhsal ihtiyaçlarının gereği gibi karşılanabilmesi tek bakım verenle mümkün değil. Bu kolektif bir iş. Eğer çocuğun üstün yararını düşünüyorsak, zaten tam da bu yüzden eşit ebeveynliği savunuyor olmalıyız. Yetişkin olduklarında da ruhu incinmiş, kalbi kırılmış çocukluklarını yanlarında taşımasınlar diye bu işi kolektif şekilde yapmak zorundayız. “Bir çocuğu anne yetiştirir” safsatası sadece kadınların hayatından çalınan anlara değil, çocuklara da yapılan kötülüğe işaret eder çünkü.

Aslı Karataş, toplumsal cinsiyet alanında çalışan bir avukat olup kısaltması “sebuka” olan sen bu kadınların avukatı mısın” (www.sebuka.com) platformunun kurucusudur. Masallarda toplumsal cinsiyet öğelerini inceleyen "Uyuyan Güzel Uyandı" isimli kitabın yazarıdır.

Bu yazı toplam 31611 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aslı Karataş Arşivi