1 MAYIS, NANKÖR İŞÇİLERİN DE BAYRAMI OLUR MU?

1 MAYIS, NANKÖR İŞÇİLERİN DE BAYRAMI OLUR MU?

 

Yıl 1978. Ortaokul birinci sınıftayım. Bir matematik öğretmenimiz vardı. Adını da yüzünü de hatırlamıyorum. Aklımda, kiremit rengi takımı, bir de öne doğru çıkan göbeği kalmış.

 1 Mayıs’ta ders yapmak istemedi. “Çocuklar, bugün bahar bayramı. Dışarı çıkıp eğlenelim” dedi. Toprak bir yoldan, kasabanın yeşil sahalarına giderken kafamda sorular vardı.

Öğretmenimize dönüp “öğretmenim” dedim, “meğer bahar bayramı gibi güzel bir bayram, neden geçen yıl Taksim’de 34 kişi öldürüldü?”

Öğretmen böyle bir soruyu beklemiyordu herhalde. Bir an bocaladı, ne diyeceğini şaşırdı. O gün, öğretmenin müşkül durumundan çocukça bir keyif almıştım. Öğretmene cevaplayamayacağı bir soru sorabilmenin keyfiydi, bu.

Aradan yıllar geçti.

İlk kez, 2011 yılında, 1 Mayıs yürüyüşlerine katılmak istedim hem de can-ı gönülden. Elimde bayrak en ön saflarda bağıra bağıra haykırmak geldi içimden. Çünkü ilk defa bir özel kurumda, işçi sıfatıyla, birkaç yıldır çalışıyordum. Yöneticinin, insanların ekmeğe olan ihtiyaçları ve işten çıkarılma korkularıyla nasıl dalga geçtiğini, onları nasıl aşağılandığını gözlerimle görmüştüm. İhtiyaçların, korkuların insanları nasıl zavallılaştırdığını da hayretle izlemiştim.

Bu izlenimler benim zihnimde derin bir fay hattı yaratmıştı. Sonra anladım ki, dünyanın her yerinde, özellikle hukukun, kurumsallığın oturmadığı ülkelerde, çalışan ve amir ilişkileri böyle gidiyormuş. Lakin ben, o zamana dek, bu kadar açıktan yapılanına, bu kadar pervasızına hiç tanık olmamıştım.

Bu gün, 1 Mayısların bayram olarak nitelenmesinin nedenini bilsem de biraz tuhaf buluyorum. Türkiye gibi ülkelerde bayram sözünün ayakları yere basmıyor. Ayrıca,%91 sendikasız olan işçiler, gerek korkuları gerekse bilinç oluşmadığından, bu bayramla ilgili değiller.

Bana göre, ister sendikalı ister sendikasız olsun, işçilerin kutlamalardan çok, sıkıntılarını dile getirecek platformlara ihtiyacı var. Bu nedenle Mayıs aylarının birinci günü işçi sendikaları, meydanları ‘forum’lara dönüştürülebilmeli. Dayanışma içindeki çalışanlara, kendilerini ifade edebilecekleri ortamlar yaratmalı. Televizyonlarda açık oturumlar yapabilmenin yollarını bulmalı. Gerçek bilinçlenme bu tür ortamlarda oluşacaktır. Sanıyorum asıl bayram kutlamaları ondan sonra yapılabilir.

İnsanlar, nerede çalışırsa çalışsın, hak ettikleri paraların, döktükleri alın terinin, bilgi ve becerilerinin karşılığı olduğu bilincine ulaştırılmalı. Emeklerin kaliteli bir verime dönüşmesinin; adaletli, kararlı ve saygın yöneticilerle mümkün olabileceği anlatılmalı.

Çünkü, “ekmek parası” “ekmek kapısı” anlayışlarıyla sunulan paralardan onurlu bir emek-para ilişkisi çıkmıyor. Daha çok ‘ besleme’ bir çalışan tipi, ‘besleyen’ bir yönetici tipi ortaya çıkıyor.

Son yıllarda devlet de “şirket” yönetme anlayışı ile “besleme” bir çalışan modeli yaratmaya doğru hızla yol alıyor- diye yazıyordum ki- Sayın Cumhurbaşkanımızın Batman’daki konuşması yansıyor televizyona.

Taşeron işçiler, kadroya alınmalarını istiyorlar. Cumhurbaşkanımızın kızarak verdiği cevap şöyle: “ Şu yaptığınız şeyler çok yanlış. Bir yerde çalışıyorsunuz, nankörlük yapmayın. Bir imkân sizlere tanınmış oralarda çalışıyorsun.”

  Lütfediyorlar… Teşekkür etmeniz lazım. Çünkü açlıktan ağzınız kokabilirdi, diğerleri gibi ölebilirdiniz, henüz ölmediniz. Devlet size insanca bir yaşam sunmaktan galiba sorumlu değil. Karın tokluğuna, yürek ağzınızda yaşıyor olmanız da, sizin probleminiz… İsteklerinizi dile getirip kimseyi rahatsız etmeyin, lütfen. Boğazınızdan geçen kuru ekmeğe şükredin de nankörlük yapmayın!

Bir bakın hele; sizlerin ürettikleriyle zenginleşenler, sizlerin varlığı ile bir yerlerde olanlar-haşa- hiç nankörlük yapıyorlar mı?

…...

Keşke ‘besleme’ konusunda yanılmış olsaydım.

…...

 

Bayram mı dediniz? Ortada bayram yapacak ne var ki?!

Bu yazı toplam 109 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi