Özetle: İnsani ve  mesleki vazifeydi

Özetle: İnsani ve mesleki vazifeydi

Kocaeli Barosu Başkanı ve Başkan adayı Avukat Bahar Gültekin Candemir ağustosta sadece yaz sıcağından terlemedi. Çok zor bir süreçte ağır ithamlara göğüs geren Candemir “İnsanlar göz göre göre ölüyor… insan ve avukat olarak sorumluluğu-muz-nuz var''dedi.

Doğum tarihi: 1978

Ölüm tarihi: 27 Ağustos 2020/İstanbul

Eğitim: Elazığ Anadolu Lisesi

Defnedildiği yer: Gazi Mezarlığı/İstanbul

 

DEMEK Kİ OLUYORMUŞ: AMA 1 ÖLÜ!

 

Wikipedia kayıtlarına göre Avukat Ebru Timtik, “Adil yargılanma amacıyla açlık grevine gittikten sonra hayatını kaybeden Kürt – Türk insan hakları avukatıydı. Eylül 2017’de tutuklanan, Türk Hükümeti’ni eleştiren müvekkillerini temsil ettiği bilinen 18 avukattan oluşan bir gruptan biriydi.

Ebru Timtik’in ölümü sonrası yine adli yargılanma talebiyle ölüm orucunda olan Avukat Aytaç Ünsal, ölüm orucunun 213’ncü gününde tahliye edildi.

 

DEMEK Kİ OLUYORMUŞ: AMA

POLİS ŞİDDETİ VE 99 GÖZALTI

 

Çok daha yakın bir tarihte üstelik tam yerelimizde:

BMİS Gebze 1 ve 2 No’lu Şubeleri’nin örgütlü olduğu; sendikal örgütlenme sonrası işten çıkartma ve ücretsiz izinleri protesto için Ankara’ya Gebze’de sembolik bir yürüyüş sonrası gitmek 20 kişi ve destekçilerine atfen..

BMİS’in söz konusu yürüyüşü duyurmasının hemen ardından Kocaeli Valiliği pandemi gerekçesiyle il genelinde bir ay süreli yürüyüş yasağı ilan etti. 24 Kasım’da BMİS Gebze Şube binasının önünde işçiler ve destekçileri ile polis altı defa gırtlak gırtlağa” geldi. Malum şiddet. 99 gözaltı. DİSK’in de devreye girmesinin ardından İçişleri Bakanlığı talimatıyla akşam saatlerinde polis ablukası kalktı. 25 Kasım’da işçiler Gebze’de sembolik bir yürüyüş sonrası Ankara’ya gitti.

KEŞKE DÜNYAYA REZİL

OLMAKLA KALSAYDIK…

İkisinin ortak yanı; Türkiye bir kez daha dünyaya rezil oldu. İlkinin ayrışan yanı… Halkımız sosyal medyada alabildiğine kutuplaştı. Birbirini terörize eden suçlamalar hemen ardından; Sakarya’daki Kürt işçilere yönelik saldırının ardından yaşandı. Kocaeli Barosu Başkanı ve Başkan adayı Avukat Bahar Gültekin Candemir.. Ulusal basında olsa yine “anlam” verilir ama memleketinin yerel basınınca ve üstelik tanınmasına karşın, çok ağır ithamlarla karşılaştı. Sorduk. Süreci anlattı da anlattı. Arada fırsat bulup konuya dair birkaç soru daha sıkıştırdık. şunları kaydetti:

ÖLÜM ORUCUNU KUTSAYANLARI

KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL

“Aytaç Bey ile Ebru Hanım ile tanışmıyoruz, birbirimizi tanımıyoruz. Ölüm orucu tuttukları esnada hep şunu söyledim: ‘Ölüm orucunu kutsayanları kabul etmek mümkün değil.’

TİMTİK’E, “İYİ ÖRNEK

OLMUYORSUNUZ” DEDİM

Düşünsenize. İnsanlar gözünüzün önünde intihar ediyor ve meslektaşlarınız, avukatlar. Biz bu ölüm oruçlarını sonlandırmaları noktasında hatta Ebru Timtik vefat etmeden önce Anadolu’dan birkaç baro başkanımızla birlikte gittik. Ben şunu söylemiştim. İlk defa tanışıyorum: ‘Sizin avukat, hukukçu olarak toplumsal bir mükellefiyetiniz de var. İyi örnek olmuyorsunuz. Hak ihlaline uğradığınızı iddia ediyorsanız bunu hukuki mecrada yapmanız lazım.’

SAVUNURUZ AMA İDEOLOJİ

VE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞMAYIZ

O davayı takip eden baro başkanlarımız oldu. Onların da ifadeleri; Mesleklerini icra etmelerinden dolayı yargılanıp tutuklanmıştı Ebru Timtik. Savunma hakkı kutsaldır. Ve bizler farklı farklı insanların savunma hakkını temsil edebiliriz yargı süreci içerisinde. Ama temsil ettiğimiz insanların ideolojilerini, düşüncelerini paylaşmayız. Zaten asıl tehlike budur.

MEHMET SAMİM GEREDELİ’Yİ KAYBETTİK

Asıl tehlike avukatın temsil ettiği tarafla özdeşleştirilmesidir. Bugüne kadarki avukatlarla alakalı şiddet olaylarında; biliyorsunuz çok kıymetli bir abimizi, Avukat Mehmet Samim Geredeli'yi kaybettik. Görmekte olduğu bir dava sebebiyle katledildi. Böyle söylendiğinde siz hem bir hukukçu hem bir insansınız.

“ÜYE OLMADIĞIMI İSPATA

ÇALIŞIYORUM” DEDİ

Biz de gittik, dedik ki.. Çünkü Ebru Timtik vakası üzerinden de çok siyaset yapıldı. İnsanlar göz göre göre ölüyor ve siz buna duyarsız davranırsanız; insan olarak ve avukat olarak sorumluluğunuz var. Bunu söyledim ve şunu söyledi bana: ‘Ben örgüt üyeliğinden yargılanıyorum ve örgüt üyesi olmadığımı ispat etmeye çalışıyorum.’

Çünkü müvekkilleri böyle bir istinada muhatap olmuş.

GİZLİ TANIKLA YARILANDI

Bir gizli tanıkla yargılandı. Hakkında hüküm verildi. Tanıkları dinlenmedi. Örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan bir avukat örgüt üyesi olmadığını ispat etmek için delillerin toplanması ve adil yargılanma isteğiyle, intihar ediyor.

Hatta o dönemde; Mehmet Selim Kiraz bizim şehidimizdir.

O YAZILARI YAZANLAR

SORSALAR, ETSELER….

O yazıları yazanlar; birazcık Kocaeli sokaklarında dolaşsa… Ben burada doğup büyüdüm çünkü. Meslektaşlarıma sorsalar, benim yapı olarak nasıl bir insan olduğumu bilirler. Yani beni tanımlayan insan önce, ‘Cumhuriyetçi ve Atatürkçü’ diye tanımlar. Marjinal hiçbir örgüt ya da marjinal hiçbir kurumla, kişiyle ben yanyana gelmem. Devletin birliğine, bütünlüğüne; milletime karşı hasımlık eden, silah kaldıran, terörize eden herkesin karşısındayım. Çok net.

Ben Cumhuriyetçi, ulusalcı, ulus devlete inanan bir insanım. Bunun dışındaki hiçbir fikre kapılmadım. Hiçbir zaman olmadı

 

TİMTİK’E SUÇLAMALARDA

MEHMET SAVCIMIZ YOK…

Mehmet Selim Kiraz savcımız ile alakalı, Ebru Hanım’a dair düzenlenmiş bir iddianame yok. İddianamede böyle herhangi bir iddia da yok. Tutuklu olduğu dosyadaki suçlama tamamen örgüt üyeliği. O da, ‘Örgüt üyesi değilim’ diyerek kendisini ifade etmeye, aksini ispat etmeye çalışıyor.

YAŞASAYDI KOCAELİ’YE GELECEKTİ

O görüşmemizden bir hafta sonra da öldü.

Dolayısıyla; orada müdahale edilemediğini, çıkıp tedavi olacağını söylüyordu. Ben Kocaeli Barosu Başkanı olduğumu söylediğimde, ‘Orası çok yeşil. İnşallah oraya gelirim. Sizlerle de görüşürüm’ dedi.

 

-       Ebru Timtik vakasında beni avukat ve insan kısmı ilgilendiriyor.

-       Ama neredeyse ‘teröristlikle’ suçlandınız?

 

-       O bana yakışmaz tabi de, ama insansınız tabi. ‘Allah Allah’ diyorsunuz.

 

 

-       İnsanların ayrı düşündükleri konularda karşıt düşünceyi terörize etmesi.. Yorumlar mısınız?

 

-       Bu en kolay yöntem, böyle yapıyorlar çünkü. Fakat o suçlamayı yaptıkları insana da bakmıyorlar. Acaba bu nedir? Hayatını nasıl idame ettirir, nasıl tanınır? Ne düşünür? Açıpta telefonda dahi, ‘Siz ne düşünüyorsunuz?’ diye sormuyorlar.

Bir hafta sonra diğer Avukat Bey tahliye oldu. Tıbbi tedaviye alındı. Demek ki olabiliyormuş. Oradaki talepte; bir an önce istinat dosyayı görsün. Bu herhangi bir insan olabilirdi. Bu muhafazakar, milliyetçi bir insan olabilirdi. İnsan olması çok önemli.

Ama terörize etmeleri çok yanlış. İçeriğini bilmeden, her şeyi terörize ediyorlar. Olayın esasına inmeden. Orada önemli olan şey bir bireyin adil yargılanma talebine ses vermek. Başta devletin ve biz hukukçuların.

Ben ne aynı fikri paylaşırım. Ne kendilerini tanırım. Ne aynı perspektiften bakmışlığım var. Ortak noktamız sadece avukat olmamız.

Ama bir de bu ölüme kutsiyet atfedip sosyal medyada, ‘Ölüm orucu kutsal…’ türü yaklaşımlar, bunlar çok yanlış şeyler. İkisi de çok tehlikeli.

Bu ülkede öyle bir hal aldık ki… Mesela biz hukukçular her türlü hak ihlallerinde hakkın subjesine, siyasi düşüncesine bakmadan, ‘Bu böyledir’ hukuk kurallarını ama somut hukuk kurallarını da gerekçe göstererek konuşuyoruz. Konuşmak bizim görevimiz. Baroların da hukukun üstünlüğü muadiyesinde konuşmak görevidir. Benim hukuk dışı hiçbir açıklamamı göremezsiniz.”

 

 

Bizde artık ‘mahalle

mahkemesi’ kavramı var

 

-       İstanbul Barosu vakası…Nedir?

-       İstanbul’da Mehmet Durakoğlu’da bir açıklama yaptı: Sözünü ettiğiniz, çok tartışılan vakaya dair: ‘Bizim onayımız ve bilgimiz dışında.’ Ben o konuda şöyle düşünüyorum.

 

-       Ama bazı avukatlar bile karşı tavır aldı

 

-       Sadece şunu söylemek istiyorum: Biz baro başkanıyız. Avukatız. Cumhuriyet hukukunun temsilcileriyiz. Benim baromun önüne sadece Türk Bayrağı ve Atatürk Posteri asılabilir. Çok net.

Mehmet Durakoğlu tabi sadece kendi iç dinamiklerini anlattı. Müdürün odasına zorla girilmiş, o asılmış.

Ama olayın içeriğini de anlamadan bir anda Mehmet Durakoğlu ve İstanbul Barosu kamuoyunda bir anda ‘idam edildi’ zaten. Mahkûm edildi. Bizde artık ‘mahalle mahkemesi’ kavramı var. Bir anda infaza kurban gidebilirsiniz.

FETÖ sürecinde ben bu isnatla yargılanan meslektaşlarımın da yanında oldum. O zaman nasıl betimleyecekler beni? Ben bu ülkede herkesin adil yargılanma hakkının teminatı olduğumuzu düşünüyorum. Hem meslektaşlar olarak, hem barolar olarak. Adil yargılanmada insanların suçsuzluğunu ispat etme hakları vardır. Dolayısıyla bizi yapmaya çalıştılar ama benim kişisel duruşum, aile köklerim, yaşamım, bu isnatların bana yakışmasına çokta mümkün kılmadı.

Ama yapmamak lazım. Bakın, çok tehlikeli bu. Hedef göstermek bu. Bu konuyla alakalı; bir de şöyle bir durumla karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

bahar-2-002.jpg

 

 

Basın özgürlüğü

kavramı da değişti

“Köşelerinde birileri yazı yazıp sizi terör örgütleriyle bir araya getirmeye çalışıyor. Suç duyurusunda bulunuyorsunuz: ‘Basın özgürlüğü.’

Basın özgürlüğü kavramını da değiştirdiler. Biz basın özgürlüğünün sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ama basın özgürlüğü dediğiniz şey halkın haber alma hürriyetinin teminatıdır. Bu da ne demektir? Gazetecilerin sadece ve sadece gerçeği haber verme, haber konusu etme mesuliyetleri vardır. Bir başkasının manevi dünyasına ızrar verecek, kişilik haklarına saldıracak şekilde haber yapmak gazetecilik değil. Basın özgürlüğü içinde yer almamakta. Bizim toplumsal olarak söylemimizde bir kayma var, farkındaysanız. Yani en kolay şey, bir insanı terörize etmek.

Ben vatan millet sevgisinin en üst seviyede tutulduğu bir evde büyüdüm. Gazi ve milliyetçi bir babanın evladıyım. Keza kendi aile yaşamımda da bizim çocuğumuza öğrettiğimiz ilk şey şudur: ‘Gönderde dalgalanan bayrak senin inanç, eğitim, yaşam, çalışma hürriyetinin teminatıdır. Vatan sevgisi bu vatan üstünde yaşayan insanların huzurla, mutlulukla, barış içinde yaşaması için elinden geleni yapmaktır.

MİLLETİ SEVMEK BU DEĞİL

Olmayan şeyleri isnat ederek toplumun bir kesimini ya da bir bireyi üzmek, hedef göstermek vatanperverlik, milleti sevmek değildir. Çünkü o milli birlik ve beraberliğe vurulabilecek en büyük harekettir. Bu ülkeyi seven herkesin din, dil, ırk, etnik kimlik gütmeden, Atatürk’ün ifadesiyle o milliyetçilik, milliperver şekilde davranıp el ele, omuz omuza ülkenin istikbali için çalışması gerekir.

YAŞAM UNUTUR, TARİH UNUTMAZ

Birileri çalışıyor. Birileri –mış- gibi yapıp birilerini hedef gösteriyor. Bu olmaz. Ama ben şuna inanırım. Adaletin temsilcisiyim ama evrenin adaletine de inanırım. Yaşam unutur, tarih unutmaz. Hepimiz yaşamımıza bir anlam katmak zorundayız çünkü hepimiz birer mucizeyiz. Yaşam bir mucize ve kütle ağırlığımızdan çok yaşama, başkalarının hayatına kattığımız değerler önemli. Hepimiz öyle algılıyoruz.

KAHRAMANLARIMIZA ŞÜKRAN DUYUYORUM

İşte bende yaşamıma anlam katmaya çalışıyor, bu ülkede özgürce yaşayabilmemizin teminatı olan Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin ışığında yürüyerek vatanıma, milletime faydalı olmak için çalışıyor; nefes aldığım her gün Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve kurtuluş kahramanlarımıza şükran duyuyorum.”

 bahar-33.jpg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.