İktidarlardan bağımsız  yapı gereği hep muhalifiz

İktidarlardan bağımsız yapı gereği hep muhalifiz

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Hangi partinin iktidarda olduğundan bağımsız olarak söylüyorum” deyip ekledi: “Çünkü sendikalar zaten yapısı gereği muhalif örgütlerdir.”

Ülkemiz sivil toplum yaşantısında; her ne kadar 12 Eylül “hukuku”nun bir ürünü gereği hemşeri dernekleri yapılanmalarının önü alabildiğine açılsa da ana aktör siyasi partilerdir. Partilerden sonra ise her ne kadar 12 Eylül sürecinde üzerinden silindir gibi geçilse dahi, sendikalar gelir.

 

AÇILIMINI ÖĞRETEMEDEN

TARİH OLAN PARTİ: ÖDP

 

Örneğin KESK’in çok faal olduğu yıllarda halkımızın önemli kısmı KESK’i bir muhalefet partisi olarak tanımladı. Çünkü ekseri apolitik bir toplumuz. Hangi STÖ’nün ne tür bir yapılanma olduğunda tereddütler yaşarken kısaltmaların açılımında da problemli bir halkız. Örneğin onlardan ÖDP... Tam anlamıyla açılımını halkımıza öğretemeden tarih sayfalarına karıştı ve devamında SOL Parti kuruldu. ÖDP’nin açılımı, pek çok TV haber programında tanık olundu ki üstelik aktif siyasetçiler tarafından yanlış telaffuz edildi.

 

DİSK’İN İLK KADIN GENEL BAŞKANI

 

Ve yine ülkemiz STÖ’leri ve sendikalarına, konfederasyonlarına göz atınca apayrı bir yapılanma alabildiğine dikkat çekiyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu – DİSK… Ve onun tarihteki ilk kadın genel başkanı, Doktor Arzu Çerkezoğlu.. Gazeteniz Yeni Haber ve www.gebzehaber.net’e, 12 Eylül askeri darbesinin 40’ncı yılına atıfla sürdürdüğümüz, “Hava ‘kurşun’ gibi ağır” dizisi zemininde konuk oldu. Çerkezoğlu sorularımızı DİSK’in İstanbul’un Beşiktaş İlçesi, Dikilitaş Mahallesi’ndeki genel merkezinde yanıtladı:

 

ÜYE TABANIMIZ BUNDAN

BAĞIMSIZ DEĞİL

 

 

-       15-16 Haziran 1970’de DİSK’in kapatılmasının önüne geçen işçiden mitinglerde sendikasına, ‘Hükümeti/AKP’yi eleştirmeyin ama’ diyen bir işçiye evrildik. Bu değişimde ne etki oldu…

 

-       Tabi ki Türkiye’de toplumsal yapılar içinde gelinen durum, iktidar partisinin desteği, muhalefetin desteği vesaire bildiğimiz gerçekler. Bizim üye tabanımız da bundan bağımsız değildir. Fakat siz sendikal politikalarınızı eğer doğru bir biçimde kurarsanız; örneğin kıdem tazminatının gaspına karşı veya insanca yaşanacak bir asgari ücret talebi, veyahut teröre karşı mücadelede mevcut siyasi iktidara oy veren, onu gönülden destekleyen işçi arkadaşlarımız da kendi hakkına, hukukuna sahip çıktıkça mücadele içinde hep birlikte, yan yana, omuz omuza oluyoruz.

 

SENDİKALAR YAPISI GEREĞİ MUHALİFTİR

 

 

 

-       ‘Bu siyasal tercihlere ne kadar yansıyor?’ sorusunun cevabı sendikal mücadele ile siyasal mücadele, iki düzlem arasındaki ilişkiyle bağlantılı. Daha uzun bir konudur ama sendikal politikalar noktasında hangi siyasi partiye oy verirse versin, hangi siyasi partiyi desteklerse desteklesin işçinin hakkını hukukunu ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü siyasi düşünceden işçi arkadaşlarla, üyemiz olsun olmasın bütün işçi arkadaşlarla birlikte mücadeleyi yürütüyoruz. Bu konuda bir olumsuz tablo olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sendikalar zaten yapısı gereği muhalif örgütlerdir. Hangi partinin iktidarda olduğundan bağımsız olarak söylüyorum. Sonuçta iktidar politikaları hayata geçiren ana güçtür ve iktidarın politikaları eğer bizim hakkımızı hukukumuzu ortadan kaldırıyorsa, kazanılmış haklarımızı ortadan kaldırıyorsa ona karşı mücadele etmekte sendikaların temel görevidir.

 

SENDİKAL MÜCADELE OKULDUR

DEVRİŞTİRİR. EVRİŞTİRİR

 

-       Grev ve direnişler, o greve ve direnişe katılan işçilerin siyasi ideolojik duruşlarında değişime etken oluyor mu? Böyle bir gözleminiz var mı?

 

-       Kuşkusuz, sendikal mücadele bir okuldur. Mücadele içinde olan işçi arkadaşlarımız hem kendi çıkarlarını hem de siyasi çıkarlarının nerede olduğunu görür. Kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda konum alır. Mücadelenin içinde yer alır. Sendikalarda görev, sorumluluk alır. Temsilci, yönetici olur. Hem de sendikal, siyasal tercihleri de bu süreç içinde değişebilir, evrilebilir. Bu siyasal tercihler açısından da son derece doğaldır.

 

arzu-dikilitas.jpg

 

İŞÇİ DOKTORU DEĞİL TIP İŞÇİSİ:  “İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu doktorum. Halen çalışıyorum ve işçi statüsündeyim. İşçi sınıfının değişen ve büyüyen yapısı derken bunları kast ediyoruz. Yani geçmişte, 12 Eylül öncesi Türkiye açısından düşünecek olursak fabrikalarda çalışan, kol emeğiyle çalışan, mavi yakalı diye ifade edilen işçiler var denilirken bugün artık avukatların, hemşirelerin, doktorların, mühendislerin, mimarların da işçileştiği bir süreci yaşıyoruz. Ben de işçi statüsünde, özel bir işyerinde çalışmaya halen de devam ediyorum. Bir patoloji uzmanı olarak patoloji laburatuvarında çalışıyorum.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.