Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

KÖYDEN KÖYE SÜRGÜN

KÖYDEN KÖYE SÜRGÜN

Ailesine kötülük eden ağadan kurtulmak için evini, tapanını, tarlasını, varını yoğunu yok fiyatına satıp başka bir köye giden bir köylünün hayat hikayesidir bu. Sevgili dostlar, kötüler ve kötülük her yerde var. Kötülükten kaçarak, göçerek kimse kurtulamaz, durup kötülüğe karşı direnmeliyiz. Bizim köylü de kurtulamamış gittiği köyde de o köyün ağasıyla başı derde girer. Burada daha büyük bir kötülüğe maruz kalır, bu defa ağaları mahkemeye verme kararı alır ve bu işlerde uzman birisine bir şikâyet dilekçesi yazdırır. Adam köylünün bu dramatik halini edebi bir dilde yazar ve yazdığı dilekçeyi yüzüne okur. Olanlar da bundan sonra olur. Köylü yaşadığı eziyetleri başkasının dilinden bir kez daha anlayıp yaşayınca üzüntüden bayılır. Bir süre sonra kendine geldikten sonra, “Ben ne büyük acılar çekmişim de haberim yok bu ağalar bunca kötülüğü bana neden yapmışlar ben bu halde bugüne kadar nasıl yaşayabilmişim.” Kendi kendine bu çelişkili sözleri söylemeye başlar. Olay 1945 yıllarında geçer, mahkeme nasıl bir karar vermiş bilmiyoruz fakat yaşadığım ülkenin adalet kavramının az çok bildiğim için kesinlikle ağalar lehine bir karar vermişlerdir. Hayatım boyunca yoksulların zenginler karşısında hiçbir mahkemeyi kazandığına şahit olmadım. O dönem, ki çok daha kötü bir dönemdir, ağaların ve beylerin kılıçlarının arkaları önleri kestiği bir dönem Yaşar Kemal “İnce Memed” isimli eserini bu ruh hali içinde yazmıştır. Romanın kahramanı Mehmet halkın sevdiği ve güvendiği asil ruhlu, haksızlığa karşı çıkan bir insandır. İnce Memed dönemin Türkiye’sinin ekonomik siyasal ve sosyal yapısını anlatan bir romandır. Emperyalistler Yaşar Kemal’e Nobel ödülü vermediler. Aslında Nobel ödülü Orhan Pamuk’un değil Yaşar Kemal’in hakkıydı çünkü Yaşar Kemal emperyalistlere ağalara beylere karşı bir yazardı. Ünlü yazar Fakir Baykurt “Onuncu Köy” adlı bir öyküyle o dönemin Anadolu’sunu ve dönemin adalet anlayışını anlatır. Gittiği her köyde haksızlığa karşı çıktığı için tam 9 köyden sürülen bir öğretmenin hayat hikayesidir. Gerçekten köy öğretmenlerinin hepsi birer kahramandır. Köyden köye sürgün edilir, 10. köyde eşi adam artık bu sürgünlerden bıktık usandık bak yaşın 70’i geçti, bu köyden köye sürgünler yüzünden bir güzel gün görmedik bizi de kendinle köyden köye dolaştırdın, hayatımızı zindan ettin der. Şimdiki öğretmenlere bakıyorum da dönemin öğretmenlerinin ellerine su dökemezler. Gerçekten hayat öyküsünü anlatmaya değer bir öğretmen var mı bu dönemde çok merak ediyorum. Bizim köylüye dilekçeyi yazan yazıcı köylünün kendinden geçmesine neden olan ne yazdı acaba çok merak ediyorum. İnsanın insan olduğunu anlaması için gerçekten başına böyle şeylerin gelmesi mi gerekiyor? Ama yine de herkesin yaşadığı zorlukları anlaması için kesinlikle iyi bir eğitim gerekir yoksa insanlar başına gelen kötülüklerin nedenlerini çok zor anlıyorlar. Kişi sadece sosyal ve aile hayatından ibaret değil, insanı sadece çevresiyle, mesleğiyle, düşünce ve inançlarıyla izah edemeyiz. Bu hallerinin çok ötesinde çok daha gizli saklı gizemli bir dünyası vardır. Hayalleri var, düşleri ve arzuları var. İnsan hem iyi hem kötüdür, kumarbazdır, yalancıdır, samimidir, doğrudur, temizdir ve kirlidir. Bu yüzden de “İnsan insanın kurdudur.” demişler. Sait Faik Abasıyanık’ın çok sevdiğim “Şşşt Şşştt…” isimli bir öyküsü var. Yazar, öykü kahramanlarından birini İstanbul’un kalabalık bir caddesinde oturtur adam gelene gidene şşşt şşşt der, insanlar bakar kafa sallarlar geçerler. Yazarın derdi insanları uyarmaktır. “Hey sen kimsin? Neden varsın? Yeryüzündeki görevin ne senin?” gibi sorular sordurur. Yıllar önce psikolojik tedavi gördüğüm dönemde neden sıkıldığımı neden korktuğumu doktora sorduğumda doktor hiç aklıma gelmeyen şeyler söylemişti. İşte aydınların ve entelektüellerin halkı Sait Faik’in yaptığı gibi uyarma görevleri vardır. Bu yüzden Dostoyevski “Herkes herkesten sorumludur.” der. Sevgili köylümüzün başına gelenler çağlar önce Hz. İsa’nın da başına gelmişti. Romanın adaletsiz diktatörleri halkı aydınlatıyor uyarıyor diye peygamberi çarmıha germiştiler Sokrat’a zehri içiren kişiler de bu insanlardı.

 

Bu yazı toplam 3601 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi