Geçen gün yolu eski bir saat ustasının dükkânına düşen bir dostum anlatmıştı. Duvarları kaplayan onlarca saatin tiktakları arasında usta, gözlüğünün üzerinden bakıp şöyle demiş: İnsanlar saatin sesini hep zaman geçiyor diye duyar, oysa o ses ömür bitiyor diye bağırır. Şunun şurasında yeni bir yıla girmemize bir haftadan az bir zaman kalmışken, şehrin ışıkları ve vitrinlerin süslü telaşı arasında o saat ustasının sözü daha bir anlam kazanıyor. Takvimden kopmaya hazırlanan son yapraklar, aslında cebimizdeki o en kıymetli hazineden, yani vaktimizden bir parçayı daha sonsuzluğa uğurluyor.
Geriye dönüp baktığımızda, geçtiğimiz yılın bilançosunu çıkarmak sadece bir takvim geleneği değil, insanın kendi ruhuna karşı bir borcudur. Bu koca yılı nasıl tükettiğimizi düşünmenin tam vaktidir. Hangi dönemeçlerde kendimizle barıştık, hangi kararlarda doğrularımızın arkasında durabildik? Belki birine karşılıksız bir el uzattık, belki yıllardır ertelediğimiz bir hayalin kıyısından tuttuk ya da en zoru olan kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrendik. Diğer yanda ise hatalarımız, kırılan kalpler veya boşa harcanan enerjiler duruyor. Oysa hatalarımız, aslında yeni yılın en değerli ders kitaplarıdır. Onları görmezden gelmek, aynı yanlışları yeni yılın beyaz sayfalarına da davet etmekten başka bir işe yaramaz.
En can alıcı soru belki de şudur: Yaşantımıza gerçekten biz mi yön veriyoruz, yoksa toplumun ve başkalarının beklentilerinin rüzgârında mı savruluyoruz? Geçen bir yıl içinde kaç kez gerçekten ben ne istiyorum diye sorabildik? Geleceğe dair beklentilerimizi başkalarının başarı hikâyeleri üzerine değil, kendi öz değerlerimiz üzerine inşa etmediğimiz sürece, her yeni yıl bir öncekinin soluk bir kopyası olmaktan öteye gidemeyecektir. Hedeflerimize ne kadar ulaştığımızdan ziyade, o hedeflere giderken nasıl bir insana dönüştüğümüz asıl meseledir.
Her şeye karşın değişmeyen ve bazen ürkütücü gelen bir gerçek var ki, o da zamanın geri döndürülemez oluşudur. Geçen her gün, her hafta ve her ay, ömür sermayemizden bir parça daha alıp götürüyor. Zaman, satın alınamayan veya iadesi mümkün olmayan tek varlığımız. Bu farkındalık bizi karamsarlığa değil, aksine her anın ne kadar kutsal olduğuna götürmelidir. Geçmişin muhasebesini yaparken geleceğe dair beslediğimiz o bitmek bilmeyen umut, insanın hayata karşı en büyük direnişidir. Yeni bir yıl, sadece rakamların değişmesi değil; eskiyen sayfaları kapatıp, daha bilinçli bir zihinle yeni bir başlangıç yapma cesaretidir.