Ver, ama alma

 

Yaşamak, yaşarken kendinden verebilmek, ürettiğinden vermek ve yaşadığın yeri, zamanı daha da güzelleştirmek, bunlar gerekli şeyler.

Bu güzelliği fark eden bireyler, ne yazık ki yaşadıkları yerleri güzelleştirmek için yeterli olanaklara sahip olamıyor. Çünkü, düzen, sermayenin kurguladığı ve çıkarlarını korumak adına her daim şekillendirdiği bir düzen.

Ama, ne yazık ki, sermaye kendi koyduğu kurallara bile uymayacak kadar acımasız. Buna bağlı olarak, bazı noktalara, olaylara ya da kişilere yeterince adil davranmıyor ya da davranamıyor.

Lafı nereye getireceğimi merak ettiğinizi düşünüyorum. O yüzden fazla uzatmadan öze döneyim. Mesele, Kocaeli'nin devletin kasasına aktardığıyla, devlet adına kente yapılan harcamalar arasındaki orantısızlık.

'Ver, ama alma' diyorlar hep. Yani, 'devlet alacağına şahin, vereceğine karga' olma anlayışını sürdürüyor.

Bu yargımı devletin resmi verileri ortaya koyuyor.

Sanayi kentindeyiz ve geçen yıl devletin kasasına 41 milyar 443 milyon 276 bin lira aktarmışız. Ama, bütçeden sadece 3 milyar 540 milyon 172 bin liralık yatırım payı almışız. Bu payın dağılımı da çok ilginç. Şöyle ki;

Personel gideri-2 milyar 84 milyon 240 bin lira.

Sosyal güvenlik kurumları devlet primi-372 milyon 561 bin lira.

Cari transfer-84 milyon 531 bin lira.

Sermaye giderleri-168 milyon 155 bin lira.

Mal ve hizmet alımları-513 milyon 789 bin lira.

Sermaye transferleri-316 milyon 896 bin lira.

Halkın yaşamını doğrudan olumlu biçimde etkileyecek bir katkı var mı ?

Devlet kasasına aktarılan tutarın 40 milyar 595 milyon 346 bin lirası vergi gelirleri. Yani, devlet kente yaptığı her 1 liralık harcama, 11.7 lira olarak geri tahsil ediyor. Oysa, Kocaeli, Türkiye genelinde toplanan merkezi bütçe gelir tahsilâtının yüzde 10.6'sını karşılıyor.

İyi de, bu nasıl adalet ?

Oysa, bu kent, geçen yıl bütçesinden 2012'ye göre 488 milyon 922 bin lira daha fazla pay aldı.

Her koşulda verirken pozitif olan kent, alırken negatif. Doğal olarak, bu kentte yaşayan insanların devletin bu tarzına bakışı da negatif oluyor. Beklenti içinde olmalarının olanağı ortadan kalkıyor doğal olarak.

Devlet yatırımları denilince, neredeyse herkes yaka silker hale geliyor. Tabi, bir de yatırımların bitirilmesi öyle kolay olmayıp iyice zamana yayılıp uzayınca, halkın dilinde espri konusu olmaya başlıyor.

Evet verelim, ama verdiğimize yakınını da alalım. Çünkü, yaşamsal taleplerimiz her geçen gün artıyor ve bu kent halkı hak etmediği çağdışı yaşama zorlanıyor. Daha çağdaş ve metropoliten özelliklere sahip bir kentte yaşamak, kentlilik bilincinin oluşmasını sağlamak için, bireylerden daha fazla devletin katkısı olması lazım.

Bu yüzden de, verelim ama aynı zamanda hakkımız kadarını alalım...

Bunu sağlayacak yerel yöneticiler ve merkezi yönetime etki edecek siyasetçileri çok özlediniz değil mi ?