TÜRKİYE AKP’DEN KURTULMALI

 

 

       Yakılıp, yıkılmış yoksulluklara düşürülmüş bir halk “mazlum uluslar” adına emperyalizme karşıt başkaldırıyı gerçekleştirmiştir. “Yoktan yonga çıkararak” %9’luk bir kalkınma hızıyla ekonomik başarılara imza atmış, Osmanlı’nın borçlarını bile ödemiştir. O günlerde Nâzım Hikmet’in sözüyle: “Anadolu’da bahtiyar olmak için toprakta, havada, suda her şey vardı. Her şey hazırdı”. İşte halktan yana işleyen devrimci sistem, hazır olan yaşamsal öğeleri toplum için seferber etmiştir.

       Demokrasinin vazgeçilmezliğine dair aşamalar; 1925,1930 ve 1945’li yıllarda Atatürk ve İnönü’nün öncülükleriyle somutlaştırılmıştır. İlerici ve toplumcu tüm gelişmeler, hak ve özgürlüklerin gündeme gelmesinin yanı sıra ulusal birliğin doruğa çıkması devrimin özellikleridir. İç ve dış bağlantılı kargaşaların yarattığı karmaşalara karşı rejim, Cumhuriyet ve devrim ilkelerini kollayacak hukuksal önlemleri almaktan da geri kalmamıştır. Çünkü Atatürk’ün deyişiyle: “Her türlü melanetin din istismarı kisvesinden ve aldatıcı politikalardan geldiği akıldan çıkarılmamıştır.

      Kurtuluş savaşı, İnönü’nün deyişiyle: “yarın ne yapacağı bilinmeyen eşkıya” için kazanılmamıştır. 9 Eylül 1922 günü İzmir’e giren kurtarıcı güç, zaman içinde hangi saldırgan paktların emrine gireceğini de tasavvur etmemiştir. Çünkü “istiklâl-i tam” ilkesinden şaşmayacak yurtsever anlayış vardır. Emperyalizm uğruna  Türkiye’nin  varlığını heder edenlere karşı  Nâzım Hikmet’in seslenişi daha kulaklarda çınlamamıştı:“Hiçbir korkuya benzemez,halkını satanların korkusu !..”

     Cumhuriyet, kamu iktisadi kuruluşlarını ekonomik anıtlar olarak dikerken, yıllar sonra bunların haramilere peşkeş çekileceğini bilememiştir.“Son Sosyalist devleti yıktık” naraları atarak Anayasa’da özelleştirmeye yol açan çokuluslu şirketlerin siyasetçileri, %15 oranındaki kamu mallarını talancılara ihale etmişlerdir. 1923-1950 yılları arasında faili meçhul siyasal cinayetler, hırsızlık şaibeleri, devletin katillerle işbirliği yaptığı dönemler var mıdır? Yozlaşma, dikta, polis devleti, hukuku dışlama olmuş mudur? Şimdi bunlar söz konusudur. İşte yurttaşlarımız, bunlardan tedirgindir.

     Halkımız, kamu vicdanını asla rahatlatmayan; “dublaj ve montaj” gibi savunmalarla yönetilen bir devletin ciddiyetinden, şeffaflığından ve dürüstlüğünden kuşku duymaktadır. Yine halkımız, yaşadığı her günün bir öncekine göre daha keyifli, dengeli ve güvenceli olmasını istemektedir. Karmakarışık bir kamu düzensizliği içinde çırpınmaktan kurtulma düşüncesini belli etmektedir.

     Türkiye Cumhuriyetinin saygın halkı, hak etmediği; siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel bulanıklığı anlaşıldığı kadarıyla çekmeyecektir. Doğası buna elvermemektedir. Önümüzdeki süreç, aklı başında bir çoğunluk eliyle; ilerici ve özgürlükçü demokratik gelişmelere tanık olacaktır. DP iktidarıyla 1950’de başlayan kötü süreç, memlekete 12 yıldır musallat olmuş AKP’nin 2015 genel seçimiyle gitmesiyle son bulacaktır.