TÜRK OCAĞINDAN ŞEYH BEDRETTİN’E

 

Geçen gün İstanbul’a gittiğimde Türk Ocağına da uğradım. Yıllar önce de gitmiştim ama pek bir şey hatırlamıyorum. Bu kez yabancı bir turist dikkati ve merakıyla gezdim. II Mahmut, Abdülhamit, Abdülmecit ve saray erkânının mezarlarını ziyaret ettikten sonra bahçedeki mezarların kimlere ait olduğuna, lahitlerin nasıl yapıldığına inceden inceye baktım.

 Ziya Gökalp’in mezarının başında heyecanlandım. Çünkü içlerinde en çok onu tanıyordum. Doğru mudur bilmem ama Atatürk’ün “Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Bey’se fikirlerimin babası da, Ziya Gökalp’tir” dediği söylenir.

İlk Türk sosyoloğu olarak bilinir. Türkiye’de sosyoloji biliminin kurumsallaşmasını sağlamış, Genç Kalemler Dergisinde Ömer Seyfettin’le birlikte Türk Dilinin sadeleştirilmesi ilkelerini belirlemiştir. Türk düşünce sistemine büyük emekleri olmuş.

17 yaşında bunalıma girmiş, başına sıktığı kurşunla intihar teşebbüsünde bulunmuş. O sıralar en çok Kürt mü yoksa Türk mü olduğu konusu, kafasını karıştırmış. Bu konuda yaptığı araştırmalar sonucunda kendisinin ve ailesinin Karakeçili soyuna mensup bir aşiret olduğunu bulmuş.

Ziya Gökalp’in mezarının yakınında son Osmanlı olarak söylenen ve birkaç yıl önce vefat eden Ertuğrul Osmanoğlu’nun mezarı var.

Bu bahçedeki mezar anıtların, alışık olduğunuz sade mezar taşlarına nazaran biraz daha gösterişli olduğu söylenebilir. İçlerinde en sade kalan, Ertuğrul Bey’in ve Şeyh Bedrettin’in mezarları. Şeyh Bedrettin’in mezarını Türk Ocağı bahçesinde göreceğimi ummuyordum. Serez’de idam edildiğini üniversite yıllarında Ahmet Kaya’nın bir şarkısında duymuştum ilk olarak. Sonra şarkıyı araştırdığımda karşıma Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı adlı şiiri çıkmıştı. İlk kez Şeyh Bedrettin adını o zamanlar bu vesileyle duymuştum.

Nazım Hikmet’in şiirine konu olmuşsa belli ki, asi ve resmi tarih tarafından sevilmeyen birisidir diye bir düşünceye girmiş, merak etmeme rağmen, yine unuttuğumdan, onunla ilgili herhangi bir kitap okumamıştım. Ta ki, Şeyh Bedrettin’in mezarını Türk Ocağında görüp de şaşırana dek. Naaşı, 1924 yılında Serez’den getirilip buraya nakledilmiş.

Açıkçası mutlu da oldum. Bir tarihin, bir kültürün zenginliği hatta ilerleyişi, içinde barındırdığı farklı, renkli, aykırı düşüncelere biraz da tahammül göstermekle mümkün olabilir.

Hakkında pek bir bilgim yoktu ama hem Şeyh olup, hem de Nazım Hikmet’e destan yazdıracak ne yapmış olabilir ki, sorusu beni daha da meraklandırdı ve bir Şeyh Bedrettin kitabı okumak farz oldu.

Kitapçıya gidip bir tane aldım. Su yayınlarından çıkmış. İçinde yerli ve yabancı 7 araştırmacının makalelerine yer veriliyor. Hakkında fazla bir bilgi olmadığı için hepsi aynı kaynaklardan beslenmiş.

Şeyh Bedrettin, bugün Yunanistan’da bulunan Dimetoka yakınlarındaki Simavna’da doğmuş. Babası Sultan Orhan’ın oğlu Süleyman’ın komutan yardımcılarındanmış. Soyu, Selçuklulara dayanıyor. İyi eğitim almış, önemli bir din alimi.

Şeyh Bedrettin’ini daha önceleri tanımadığıma hayıflandım. Fikirlerini kabul edeyim ya da etmeyeyim, şu bir gerçek ki, yaşadığı yüzyıl da göz önüne alınırsa, Türk ve dünya tarihinin en aykırı, en ilgi çekici düşünce ve eylem adamlarından biri olduğu kesin.

Gerçi Şeyh Bedrettin’in yaşadığı dönem Türk ve İslam dünyasının hem bilimde hem de düşünce de en üretken dönemlerinden biri olmuştur.

Şeyh Bedrettin’in görüşlerini, geniş halk kitlesini nasıl etkilediğini, isyanının sebeplerini ve sonucun ne olduğunu ben yazmayacağım. Benim burada vereceğim kısa bilgiler yanlış anlaşılacağı gibi doyurucu da olmayacaktır. En doğrusu Şeyh Bedrettin’i, onun hakkında yazılan kitaplardan öğrenmek.