SORUN YOK CUMHURBAŞKANIM, MASALDI GERÇEK OLDU

                                

Ak Saray adı, Kırgızistan’daki Parlamento binasını hatırlattı. Bişkek’teki binanın adı da Ak Ev’di. Bişkek’te bulunduğum zamanlarda Cumhurbaşkanı da AKayEv’di.

Saray sözcüğünü severim. Yumuşak ve melodik bir tınısı vardır. Ayrıca, bana altının sarısını ve değerini çağrıştırır. Bir de, ‘y’ harfinden olsa gerek, bir yayılma, uzun oturma, parasal bolluk, kapris ve güç manasını da içinde barındırır, benim için.

Ak’ları benzese de, Ak Ev ile Ak Saray büyüklükleri ve zenginlikleri bakımından kıyaslanamayacak kadar farklılar. Nihayetinde biri ev, biri saray.

Kırgızistan fakir bir ülke de, biz Ak Saray sahibi olacak kadar zengin bir ülke miyiz, onu düşünüyorum. 1000 odalı olduğunu söylüyorlar. Masal ötesi bir şey… Çünkü masallarda bile 40 odalı saraylara rastlardık. Olsun, binlerce yıl önce uydurulmuş masallarla, bu günün masalları arasında 960 odalık gibi küçük bir fark olacak tabii…

Çok şükür, masaldı gerçek oldu.

Da…  Gerçek olan masal, kimin masalı?

Bir kişilik, iki-üç kişilik ölümler bir tarafa, toplu ölümlerin dahi kanıksandığı bir ülkede, nefes alabiliyor olmak bile şans görülüyorsa, mutluluk anlayışı bu kadar basitleşmişse, bin odalı Ak Saray, kimin masalının gerçek olması?

Vatandaş, bakımsız evlerde, onca emeğinin karşılığı aldığı üç-beş kuruşla yaşamaya çalışırken bin odalı Ak Saray, kimin masalının gerçek olması?

Ödeyeceği bir bardak çay ve poğaça parasının hesabını tutarken, bu paraları bile vermeyip yol parası yapan, sıradan bir kafede bile oturamayan milyonlarca insan varken, bin odalı Ak Saray kimin masalının gerçek olması?

Biz zengin ülkeymişiz… Zengin bir ülke falan değiliz. Sadece balı tutanların parmağını sürekli yaladığı zengin bir devletimiz var; zengin partilerimiz, zengin siyasetçilerimiz var; zengin şirketlerimiz, zengin şahıslarımız var, hepsi o kadar…

Onlar, masallarını halkın parası, emeği ve acılarıyla gerçeğe dönüştürüyorken vatandaşa, onların masallarını ağzı açık, dinlemek ve izlemek kalıyor.

Cumhurbaşkanımız, Ak Saray’ın maliyeti hakkında yapılan eleştirilere “kalitenin, maliyeti olur” demiş.

O maliyetler, niçin kömür ocaklarına, halkın saygın bir yaşam sürmesi için memur, işçi maaşlarına, dar gelirli insanların yaşamlarına uğramıyor acaba?

Siz de haklısınız Cumhurbaşkanım, maliyeti yüksek kaliteli mekânların değerini, içinde yaşayan insanların kıymeti belirliyor. Kıymete göre kalite, kaliteye göre maliyet oluyor. Dar gelirlinin kıymeti ne ki maliyeti olsun, gücü ne ki kıymeti olsun.

Onun içindir ki, güzel ülkem adına utanç verici toplu ölümler bile kader ve kazaya bağlanarak ışık hızıyla tarihe gömülürken, bir siyasetçiye –gerçek mi, kurgu mu olduğunu hala bilmediğimiz- suikast fısıltısıyla bu ülkenin altı üstüne getirilebilmişti. Benim gördüğüm gerçek budur.

Bu nedenle, Ak Saray meselesi için, ‘onlar erdi muradına, halk çıksın kerevetine’ diyorum, ben. Halk kerevetine çıksın da ‘onların’ muradına ermesinin verdiği huzurla bir güzel uykuya dalsın. Hiç sorun değil Cumhurbaşkanım, ‘halka açık Camii yapacağız’ deyip dini duyguları okşayarak masalı vicdanlarda meşrulaştırmak için kendinizi yormayınız. Cami yapsanız da yapmasanız da, sonuç değişmez. Sizi mutlu görelim, o bize yeter.

 Bizler, başka mutlu olma yolları bulamayan bir halk olarak, akrabalarımızın, konu-komşumuzun değilse bile, hayatımızın hiçbir döneminde karşı karşıya gelemeyeceğimiz insanların peri masalı yaşamlarından mutlu olmaya alışığız. Tıpkı dizi izler gibi, masal dinler gibi.

Sorun yok yani… Biz mestane ve dostane, kerevete çıktık bile…