Şişecam direnişi

 

 

Uzaktan seyrediyoruz belki ama beynimiz, duygularımız ve direncimiz onlarla. Bunu gizleme gereği de hissetmiyoruz.

Onlar, cama hayat veren usta eller.

Onlar, ülke ekonomisinin vazgeçilmez damarı olan cam sanayinin ustaları.

Ama, onlar bugünlerde işsizlik ve sefaletin pençesine itilmeye çalışıyorlar.

Sırf, AKP’nin yeni dediği kölelik düzenindeki baskılara ve onun payandası gibi hareket eden sözde işçi örgütü Kristal-İş’in tercihlerine karşı direniyorlar.

Ve, bu direnişi büyütmeye de kararlılar.

O cam işçileri, yarın saat 17.00’de bizleri Beykoz meydanına dayanışmaya çağırıyorlar.

Orada oluruz ya da olamayız bilemiyorum, ama tercihimizin Şişecam’ın o direnişçi işçilerinden yana olduğum bilinmelidir.

Çünkü, onlar gasp edilen sendikal hakları ve yaşamları için direnen işçilerdir. 100 günü aşkın süredir kararlı bir şekilde direnişlerini sürdürüyorlar.

Meşru ve demokratik hakları için direnen Şişecam işçilerinden 3’ü ile ÖDP Kocaeli İl Kongresi’nde birlikte olduk. Kısa süreli sohbet etme olanağı bulduğum Yaşar Akkul ve Bora Mandıracı Mersin’den, Ercüment Acaroğlu ise Eskişehir’den.

Yaşar Akkul, diyor ki;

“Bu güne kadar yaşananları az çok biliyorsunuz, ama artık direnişin olgunlaşma sürecini bitirdik ve eylemlerimizin dozunu arttırma sürecindeyiz………………”

Onlar, Beykoz’da dayanışma komitesi kurmuşlar. Bu komite içerisinde devrimci, demokrat örgütlerin, sendikaların ve Beykoz halkı da yer alıp destek veriyor.

Yani, bu direniş sadece işe geri dönmek için değil, yaşamı yeniden ve emekten yana olanlarla birlikte örgütlemek için.

Neler yapmadılar ki, ne yollara başvurmadılar ki, ama dertlerini ne işverene ne de sözde kendilerinin olan sendikaya anlatabildiler.

“Şişecam işçisi direnişin simgesi” dediler, duyması gerekenler duymamak için direndiler.

“Yılgınlık yok direniş var” dediler, daha çok polis kuşatmasıyla karşılaştılar, direniş alanındaki barınma mekanları (çadırları) ellerinden alındı.

Şişecam Genel Merkezi’ne yürüdüler, “Kâr için insanların, çocukların geleceğiyle oynayan işverenler, bu merhametsizliğe payanda olan işbirlikçi sendikalar ve bunlara dikensiz gül bahçesi sunan AKP hükümeti, size sesleniyoruz: Başaramayacaksınız! İşçilerin birliği sermayeyi de, sarı sendikaları da, işçi düşmanı hükümetleri de yenecektir” dediler, duyması gerekenler yine sırtını döndü ve direniş ile direnişçi işçileri yalnızlaştırmayı tercih etti. 

İşvereni anlarım,

İşveren taleplerini yerine getirmek için elinden geleni yapan, aslında da sermayenin temsilcisi olma görevini eksiksiz yerine getiren AKP iktidarının bu direnişe baskıcı bir anlayışla yaklaşmasını da anlarım,

Ama, o işçilerin örgütlü olduğu Kristal-İş Sendikası’nın bu süreçteki tavrını asla anlayamam.

Ne yapmak istiyorlar,

Hizmet etmeleri gereken sınıfı yalnızlaştırmaya çalışan sermayenin ekmeğine yağ sürmekten ne elde edeceklerini sanıyorlar ?

Mesele aslında çok basit, Kristal-İş yönetimi, sendika içerisinden yükselen devrimci basıncı yok etmek için gerektiği gibi işverenle yan yana gelip işten çıkartılanlar için adım atma gereği bile hissetmiyor.

Kristal-İş’in mevcut yönetimi, en fazla üyeye sahip olduğu Şişecam işyerlerindeki varlığını sürdürmek için her yolu deniyor. Bu yüzden, sendika içindeki devrimci muhalefeti yok etmenin yolu neyse, o yönde adımlar atıyor.

Tam da, AKP’nin Türk-İş’i ‘arka bahçe’ yapma operasyonunda gaza bastığı günlere denk düşen bu tercihi bir kenara yazıp, Şişecam işçisinin direnişini yükseltmek için omuz verilmelidir.

Şişecam direnişi, DİSK’in genel kurulunda AKP faşizmine karşı ayağa kalkan devrimci muhalefetle buluşması halinde, işçi sınıfı mücadelesinde yeni bir kırılma noktası olacaktır.

Şairin dediği hala unutulmadı;

‘’Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Motorları maviliklere süreceğiz….’’

Bu sürecin yakınlaştığını görüyor, o yüzden de ülkenin işçi sınıfı ve emekçi halkları adına sevinç duyuyorum.