SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Fatoş Özut Kırtay

Bizim ülkemizde felaketlerin bir takvimi vardır.

Yazın yangın, kışın sel, arada deprem…

Ama değişmeyen tek şey, önlemin hiçbir mevsime uğramamasıdır.

Yangınlar çıkar; söndürme uçağı yoktur, açılış töreni için VIP araçlar tamdır.

Deprem olur; çadır yoktur, felaket bölgesine gelen protokol listesi kabarıktır.

Orman yanar; ağaçlar küle döner ama suçlu her zaman sıcak havadır.

Binalar çöker; binlerce can gider, suçlu hep kaderdir.

Burada kader, ihmali aklamanın en hızlı yoludur.

Tedbir almadığımız her gün, bir sonraki felaketin inşaatıdır.

Yangınları söndürmek kolaydır, asıl mesele liyakatsizliği söndürmektir.

Sahte diplomalarla ülke yönetmek, çürük kolonla bina yapmak gibidir; ikisi de ilk sarsıntıda çöker.

Maalesef adalet sistemimiz, felaketler gibi çalışıyor.

Geç gelir, eksik gelir, çoğu zaman hiç gelmez.

Kadınlar korunmaz...

Hayvanlar yasalarca 'mal' sayılır.

Ormanlar betonla örtülür, depremzedeler çadırlarda unutturulur.

Hafızalar balıktan kısa, unutuş felaketlerden hızlıdır.

Ve makamlar…

Bilgiye, emeğe, hakka değil; “kim kimi tanıyor?” sistemine göre dağıtılır.

Diploması sahte olanlar karar verir, yıllarca okuyan, emek verenler ise kapıda bekler.

Sonra şaşırırız:

“Neden krizleri yönetemiyoruz?”

Cevabı basit:

Çünkü koltuklarda hak edenler değil, hak yiyenler oturuyor.

Deprem bölgelerinde imar affı çıkar, sonra aynı binalar bir sonraki sarsıntıda mezara dönüşür.

Yangın bölgelerinde imar planları değişir, sonra aynı toprakta beton yükselir.

Bizim felaketlerimiz bile planlıdır; tek plan, önceden tedbir almamaktır.

Felaketlerde öncelik listemiz:

Önce fotoğraf, sonra dua, sonra unutma.

Tedbir almak maliyetli gelir, sonra enkaz kaldırmaya milyonlar harcarız.

Bu ülkede bazı binalar halktan, bazı makamlar akıldan yoksundur.

Ve en acısı; halk bütün bunları görür, duyar, yaşar ama çoğu zaman susar...

Susmak, yangının rüzgârı, depremin çürük binasıdır.

Bir ülkenin çöküşü, yanlış yapanlardan önce, doğruyu bilip susanların omuzlarında başlar.

Bazen düşünüyorum da…

Acaba biz bu kadar çok felaket yaşamasak, yönetenler ne yapardı?

Ellerinden oyuncağını alınmış çocuk gibi, canları sıkılmaz mıydı?

Neyse...

Rahat olsunlar, biz böyle oldukça, onların canı hiç sıkılmaz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.