SABİT FİKİRLİ OLMAK

Cengiz Akgün

Nietzsche'nin dediği gibi, "Derisini değiştirmeyen yılanlar ölmeye mahkûmdur. Bu durum düşüncelerini değiştirmeyen zihinler için de geçerlidir." Bu sözün derinliğine hak vermemek mümkün değil. Çünkü sabit fikirli olmak, en büyük ahmaklıklardan biridir. Onlar, tıpkı inatçı bir katır gibi, "dediğim dedik, öttürdüğüm hep düdük" derler. Bildikleri tek yol, kargadan başka kuş tanımadıkları yoldur.

Ne anlatırsanız anlatın, bildiğini okur, yanlışını doğru diye savunur. Çünkü o artık sabit bir düşüncenin esiri olmuş, bir kurşun asker misali tek bir fikre hizmet eder hale gelmiştir. Bu sabit fikirli zihinler yüzünden yaşam bile doğal akışında ilerleyemez. İnsanlığın gelişiminin karşısında durdukları için belki de bugün olması gereken noktanın çok gerisindeyiz. Yüzyıllar öncesinin geçerliliğini yitirmiş hurafelerini savunanlar, insanlığın önündeki en büyük takozlardan biri değil midir?

Bir düşünün, 40-50 yıl önce dünya nasıldı? Bugün sıradan kabul ettiğimiz birçok teknolojik alet, o yıllarda sadece bir hayaldi. Sabit fikirli insanlar, teknolojinin bugünkü seviyeye geleceğini asla tahmin edemediler. Beyinlerine empoze edilen fikirlerin esiri oldular. Çünkü onlara göre, doğru olan tek şey kendi düşünceleriydi ve bir gün herkesin kendileri gibi düşüneceğini sanıyorlardı. Aslında bu sabit fikirlilik, faşizme giden yolun taşlarını döşer. Faşizm, tek tip ve sabit bir düşüncenin sonucu değil midir zaten?

Bizler, ancak düşüncelerimizi yenileyerek ve değiştirerek ilerleyebilir, amaçlarımıza ulaşabiliriz. 600 yıl ayakta kalan Osmanlı İmparatorluğu neden çöktü? Çünkü kendisini yeniliğe kapattı, kendi içine izole oldu ve Batı'nın bilimini, teknolojisini almayı reddetti. Matbaanın ülkemize 400 yıl sonra gelmesi, bu zihniyetin en somut kanıtı olsa gerek. Osmanlı'yı yöneten bu sabit fikirli, değişime kapalı zihniyet, sonuçta büyük kayıplara yol açtı. Neyse ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi, değişimi ve dönüşümü sağlayan bir lider sayesinde ülkemiz, muasır medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda ilerleyebildi.

Sözün özü, sabit fikirli insandan ne kendisine ne de çevresine bir fayda gelir. Kendi dünyasını ve çevresini karanlığa mahkûm eder.

Bu noktada Mevlana'ya atfedilen şu sözü hatırlamak gerek:

"Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım…"