PERFORMANS DEĞERLENDİRME VE OKUL MÜDÜRLERİNİN TUTUMU (3)

 

Bireysel performans değerlendirmesi bu yıl uygulanmaya başladı. Demokratiklik ve yenilik adına kurulan performans değerlendirme sisteminin arkasında; Eğitimde “ Kalite yönetimi”, ”Verimlilik”, ”Saydamlık”, ”Hesap verebilirlik”, eğitimin metalaşması, düşük ücretler, esnek ve sözleşmeli çalıştırma, ücretli istihdam, ödünç memurluk gibi çalışma biçimlerini, Eğitim alanlarına taşıma faaliyetidir.

 

Performans değerlendirme sistemi ile aslında, Eğitime taşınan uygulamalar, iş ve emek süreçleri ile yeni bir düzenlemenin çalışma yaşamına taşınmasının adıdır. Performans değerlendirmeyle hedeflenen esnek çalışma, en az maliyet ve daha az istihdam, eğitim emekçilerinin iş yükünü daha da artıran faaliyetler olarak ortaya çıkacaktır.

Böylece  Öğretmen açıkları ortaya çıkacaktır. Doğan boşluk mevcut öğretmenleri daha yoğun ve daha fazla çalıştırarak açık kapatılacaktır. Dolayısıyla, Performans  bir ölçme değerlendirme sistemi değil, eğitim emekçisini her noktada piyasacı ilişkilerin içine sokulmaya çalışıldığı, ikna edilmeye çalışıldığı kavramlardan biridir. Bu kavramlar Devrimci demokrat öğretmenlere sökmez. Çünkü bizler; Kamusal, Parasız, Bilimsel ve Demokratik Eğitimi savunuyoruz. Bu kavramlar bu uygulamalar ideolojik ve politik saldırılardır. Bu kavramlar piyasa ilişkilerini yaratır. Piyasa kültürünü ve onun doğurduğu değeri eğitim alanına taşır. Biz, Devrimci demokrat öğretmenlere  hangi notu verirseniz verin, Bizler eğitim de piyasalaşmaya onun yarattığı  çalışma biçimi olan rekabet, yarışma, birbirinin ayağını kaydırma vb. uygulamaların parçası olmayacağız.

Yıllardır işçi sendikaları, esneklik uygulamaları ve performans ölçümünü reddediyorlar. Bunun mücadelesini veriyorlar. Hem de bizzat fabrikalarda ve bandın başında, Bizler ise ,çok daha değerlendirilmesi göreceli bir alan olan, hizmet sektöründe ,bunun kabul etmemizin mümkün olmadığını haykırıyoruz.

Bu arada yandaş sendikanın, piyasacı değerleri ve uygulamaları, kadroları olan müdürleri eliyle, eğitim alanına taşımaları, şaşırtıcı değil, sarı sendikanın bulduğu en reel yoldur.

Sonuç olarak okul müdürlerinin vermiş oldukları notun hiçbir haklı,meşru yanı yoktur. Kendilerinin de meşru yanı yoktur. Eğitim de piyasalaştırmayı  ve dinselleştirmeyi kabul etmiyoruz. Eğitim Sen genel merkezi yasanın iptalini yargıya taşıdı. Bizlerde bireysel olarak mahkemeye vererek, aslında hukukun kendisini de, bir mücadele alanı haline getireceğiz.

Bizler, halkın öğretmenleri olarak; var olduğumuz sürece fakir çocukların eğitim hakkını savunacağız. Bizler, öğretmenleri ve eğitim alanını sermayeye teslim etmeyeceğiz. Bizler ,eğitim alanında bilimin çıkarılmasına izin vermeyeceğiz. Bizler, bağımsız demokratik, eşit ,özgür bir Türkiye için mücadeleye devam edeceğiz. TÖS’den TÖB-DER’e,  EĞİTİM SEN’e  uzanan zincirin devamıyız. Yaşasın Eğitim Emekçilerinin  birlikte mücadelesi.