OSB sermayenin. O “tapu” senin ama vatanın tapusu benim

Aktan Uslu

Novares’te tarafların son toplantısı saat 04.00’te sonuçlandı. Petrol-İş, “09.00’da grevdeyiz” dedi… Haber 04.30’da sitemizdeydi..

09.00’da sahada, oradaydık. Petrol-İş Genel Başkanı Süleyman Akyüz geldi. İçeri girdi. Ama 09.10 sularında, üretimin durduğu fabrikada henüz “Grev” gözcü ve sözcüleri önlüğü takmamıştı. Gazeteci merakı…

Novares Türkiye’nin Fransa’daki merkezle görüşmede olduğu duyumunu aldık. 10 dakika içinde haberleştirirken, “Acaba…” faktöründen ötürü “henüz kesinleştiremediğimiz iddiaya göre” dedik ama hala greve çıkılmamış olması iddiayı doğrulayan emareydi. Doğru da çıktı.

Objektif habercilik gereği Novares’ten de görüş almak gerekti. Tam Fransız firması olmuşlar. Kapıdaki güvenlik emekçilerine sözüm yok. Onlar, kardeşim. Ancak ben o esnada, “Novares yönetiminden de görüş almak istiyorum” dediğim anda misafirinim veya misafir adayınım. Fransız sermayesine çalışırken fazla kaptırmamalı. Bence ülkemizde çok uluslu firmalarda veya yabancı sermayede çalışan yöneticisinden temizlikçisine herkes özünü korumalı. Şayet o kabalığı sergileyen yönetici de Fransız ise zaten hiç şaşırmadım. Öğrenirdim aslında da, çok basitti de.. Değmezdi.

Neymiş gerekçe: ………. Gazetesi’nin “yalan” haberiymiş. Bana ne. Senin sorunun. Bunun yargısı var, tekzip hakkın var. Sen hep madem bana da “Yalancı” iftirası atacak kadar Fransızsız veya Fransızlaşmışsın. Adabını bil. Bildirirler…

Girdim… Girişimin yasaklı olduğu fabrikaya girdim…

Tel örgüden fotoğraf makinesini bir işçiye verip, fotoğraf çektirip, “Girdim” demek de vardı.

O esnada bir kavgadaydım ve kavganın da ahlakı vardır diye öğretti bana, dava büyüklerim.

Petrol-İş Gebze Şubesi emektarlarından bir güzel insan Yeliz İştar’a kendi telefonundan Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz’den demeç alırken ki tek fotoğrafla da o fabrikaya girdiğimi belgeledim.

Yetinmedim..

Bir de fabrikanın giriş (oradan girmedim) kapısına doğru çıkmak için salağa yattım. Güvenlik kulübesinin oradan geçerken üstelik fotoğraf çekermiş gibi yapıp çıkarken kameraya doğru “Nanik de…” yapacaktım da, abartmadım.

Hemen iki dakika sonra..

İnsan kaynaklarında çalışan ama sendika üyesi olan ve greve çıkmaya hazırlanan arkadaş peşimden koşup, “Ne yaptın abiii yaa! Orada fotoğraf çekilir mi…” deyince beyaz bir yalan söyledim.

Yani ne yapsaydım: “Bile isteye ‘yakalandım mı’” deseydim.

Yani Fransız Novares’in meslekten sebep bana yasaklı fabrika bahçesine…

Ama vatan toprağına..

Herkes, yabancı sermaye de  haddini bilecek. Kağıttan tapusu senin olabilir ama vatan toprağının asıl tapu sahibi, benim!

Oraya girdiğim Fransız Novares’in güvenlik kayıtlarında da, ‘yanlışlıkla, dalgınlıkla’ kayıtlıdır.

Gel gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın günümüzdeki Fransa ve emsal emperyalistlere atar giderleri meselesine.

Sayın Erdoğan..

Senin bu dediğini benim dava büyüklerim 1970’lerde söyleyip ABD Altıncı Filo’yu protesto ederken..

Senin dava büyüklerin benim dava büyüklerimi taşlıyorduuuuuu.

FETÖ’nün Fethullah Gülen Hocaefendi olduğu dönemlerde, ABD’nin Irak işgalindeki faşizanlıklarından ötürü muhazakar kesimde de ABD düşmanlığı artınca ABD rahatsız olmuştu hani..

İşte o yıllarda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin STÖ’sü GESİAD, ABD Hükümeti’nin temsilcisine “Dostluk bilmemne ödülü…” verirken ödülü vermesi için sahneye senin dava arkadaşını dava etti.

Biz yerel basında, o zamanlar Çağdaşkent’te idim, senin dava arkadaşın, “Ben kime ödül vereceğimi bilmiyordum!” dediydi.

Mikrofona çağrılırken de mi bilmiyordu dava arkadaşın. Niye, “Vermem ben o ödülü” demedi, senin dava arkadaşın. Adaylığa atanmış ama “seçilmiş” milletvekilin.

İsrail’in Mavi Marmara’ya saldırısında önce Mavi Marmara üzerinden İsrail’e, yıllar sonra İsrail üzerinden Mavi Marmara’ya nasıl atarlandığını da unutmadık.

Ya da, “BOP Eşbaşkanı” olduğunda da.

Ama nafile….

Bu vatan bizim.

Sözde değil, özde bizim!