Neye inanalım şaşırdık valla…

Bahar Sert

Yapay et değince ne geliyor aklınıza?

Gelecekte aç mı kalacağız acaba mı?

En sevdiğiniz sanatçıya  “ayyy seni yerim “ demeniz gerçek mi oluyor düşüncesi mi?

Bu yeni bir şey değil ki bizim kasap sakatat ve et olmayan ne varsa karıştırıp yapıyor bir şeyler zaten mi?

Kapitalist düzenin zenginleri daha zengin olması için uydurduğu zırvalıklar mı?

Acaba hangisi?

Birden söyleyince “yapay et “çok ürkütücü geliyor değil mi?

Yeni nesil, akıllı kelimelerinden sonra bir de yapay kelimesi çıktı başımıza…

 Hadi hayırlısı…

Teknolojinin bazı alanlarını inceledik, artılarını eksilerini kendimce anlattım size, şimdi asıl benim konum olan teknolojinin gıda üzerindeki etkisine…

Gıdaların teknolojik gelişimi, artan nüfusun beslenme kaygısından dolayı ortaya çıkmıştır. Tabii bu konu sadece gıda teknolojisindeki gelişme ile olmuyor bunun yanında enerji ve ulaştırma alanındaki gelişmelerle birlikte istenilen hedeflere ulaşılıyor. Bölümüm gıda teknolojisi olunca bu konuda birkaç kelam etmek istedim.

Tarladan sofraya gelene kadar teknolojinin tüm nimetleri kullanılmalı ki milyonlarca insanın karnı doysun. Hee doysun ama beslenirken sağlığımızdan da olmayalım. Çünkü güvenli gıda kriterleri budur.

Hatırlarsınız dönem dönem bazı gıdalar ( yumurta, süt, ekmek) hep kötülendi. Bir süre sonra bu tü kaka gıdalar, baş tacı edildi. Bir önceki nesil margarini ekmek üzerine sürüp yerken, trans yağ ve doymamış yağların sağlık üzerinde etkilerinin ortaya çıkması ile işler tersine döndü. Margarini hayatımızdan çıkardık.

Peki, biz kime güveneceğiz?

 Aslında güvenmek için ilk önce devletin şu andaki tarım ve gıda politikasını değiştirmesi gerekiyor. Öncelikli ihtiyacımız geçilmeyen köprüler, tünel ve projelere yatırılacak olan paraları tarımın gelişmesi için kullanmak. Haklı köylere çekip, tarım politikaları üzerine biraz kafa yormak olmalı bence. Dışa bağımlılıktan kurtulup eskiden kitaplarda okuduğumuz kendi kendine yetebilen ülkeler seviyesine geri dönsek nasıl olur?

Teknoloji ve araştırmalar sayesinde her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Her sektörde olduğu gibi.  Ama sonu para kazanmak olunca bazen işler değişebiliyor…

Eskiden insanların yaşam süreleri beslenmeleriyle paralel olduğu düşünülürse, teknolojik gelişmelerin önemi daha da artıyor sanırım…

Şu sıralarda nüfusa hayvansal protein kaynaklarının yetişemeyeceği düşüncesi ile yapay et üretim çalışmalarının başladığını duymuşsunuzdur. 

Ve bu etin daha sağlıklı  ve besleyici olduğu söyleniyor. ( kesim sırasında oluşabilecek bulaşılar ve etteki hastalıkların insanlara geçmesi vb. gibi sıkıntılar konusunda daha avantajlı)  kulağa mantıklı gibi gelse de insanların bu düşünceye alışması için söylenen bir fikir de olabilir.  Çünkü bu araştırmaya karşı olanlar normal ette olan protein zenginliğinin yapay ette olmadığını savunuyorlar.

Daha önce GDO’lu gıdalar için yapılan söylemler gibi.  Sonuç ortada GDO’lu tohumlar evet üretim miktarını arttırdı ama ortaya çıkan ürün insan sağlığının üzerindeki etkileri de malum.

 Bunun sonucu, ticari bir fikir olup girişimcilerin cebini doldurması ile hazin bir sağlık çıkmazının ortasında kalmamıza neden oldu.

Örneğin ekmeğimiz, bizim vazgeçilmezimiz olan bu gıda GDO’lu buğday tohumları ile ve işleme teknikleri sayesinde çıkartılan ve eklenen katkılarla bambaşka içerikli bir gıdaya dönüştürdüler. Şimdi gel de inan bu et işine…

Küresel ısınma ile tarım alanlarının etkilenmesi, tarım ilaçlarının toprağa verdiği zaralar, insanların obez olup çok fazla gıda tüketip gereksiz gıda israfı yaptığı bu zamanda araştırmalara göre 2050 yılında dünyaya % 50 fazla gıda gerekecek. Su ihtiyacından bahsetmiyorum o başka yazının konusu olsun…

Gıdaların hayvansal kaynaklı açığı kapatmak için 2 çözüm yolu bulmuşlar.

Birincisi, mideniz kaldırmasa da böceklerden protein ihtiyacının karşılanması uzak doğu ülkelerinde olduğu gibi,

İkincisi ise hayvanın kas hücresinden alınan bir dokuyu çoğaltarak yapay et üretmek…

Gıda zincirindeki açık,  sırf hayvansal gıda açığı olarak lanse edilse de arka planda su israfı sorununu da önümüzdeki senelerde ortaya çıkacak.

450 gr et için 6810 lt. su harcanırken, “yapay ette” bu miktar 1227 lt. Olarak hesaplanmıştır. Büyük bir fark.

Şu an bu teknolojinin çok pahalı olduğu söyleniyor ki, kg. başına 3000 dolar kadar. Çok pahalı değil mi. Türkiye’de de yapılan çalışmalarda maliyet çalışmaları devam etmekte.

Bizim halk BİM markete gelene kadar karşı çıkmaya devam eder tıpkı ithal etler gibi…

Çok uzak değil aslında 2025 yılında piyasaya çıkacağı söyleniyor.

Zamanla anlayacağız Hanya’yı Konya’yı…

Umarım bu da kapitalist sistemin bizi köleleştirmek adına yaptığı diretmelerden biri olarak karşımıza çıkmaz…

SEVGİYLE KALIN