Keyfilik ve ‘inadına barış’ (3)

 

Keyfilik kısmını şimdilik geçtim. Biliyorum ki, ileride önümüze daha çok örnekler çıkacak ve biz kendimizce değerlendirmelerimizi sürdüreceğiz.

Ama, ‘inadına barış’ ilkesinden hiç vazgeçmeyip her fırsatta dillendirmeyi sürdüreceğim. O yüzden, dünden devam ediyorum.

‘’Her şeye rağmen BARIŞ’’ ya da ‘’İnadına BARIŞ’’ derken, sadece kelime anlamını dillendirmek yetmez. BARIŞ meselesinin içini ve altını doldurmak gerekir. Bunun için öncelikle yasal düzenlemelerin değiştirilmesi, baskıcı yasaların yerine özgürlükleri koruyan ve geliştiren yasaların ikame edilmesi gerekir.

Peki nasıl olacak bu ?

Elbette ki, iktidarı elinde tutan ceberut sermaye anlayışı kendiliğinden ‘’peki, kabul’’ demeyecek.

BU DAHA BAŞLANGIÇ diye çıktığımız yolda kazanımları artırarak, yolumuzu genişleterek bunu gerçekleştirme şansımız var.

Çünkü, AKP halen savaş politikalarını uyguluyor, ısrarla uyguluyor, karşı çıkanların da önünü kesmek için her yolu deniyor.

Son örnek, Barış Bloku tarafından düzenlenecek yürüyüşün yasaklanması oldu. IŞİD’e karşı tepkilerini dile getirmek isteyenler, İstanbul’da Tepebaşı'ndan Aksaray'a yürüyecek ve haykıracaktı. Muktedir anlayış, bu haykırışa yüz binlerin destek verip BARIŞ için ses yükselteceğini kestirmiş olmalı ki, Büyük Barış Yürüyüşü yasaklandı.

İstanbul Valiliği tarafından Barış Bloku temsilcilerine gönderilen tebligatta, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gerekçe gösterilerek yüryüüş yasaklandı.

Gerekçeye bakar mısınız;

‘’Ülkemizde son zamanlarda meydana gelen terör olayları nedeniyle provokatif eylemlere mahal verebileceğinden ilimizdeki huzur ve güvenliğin kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütcallik emniyetin, kamu güvenliği ve huzurunun bozulması , bölgedeki yoğun trafik seyrinin engellenerek vatandaşlarımızın karşı karşıya kalacağı mağduriyetin önlenmesi gerekçesiyle uygun görülmemiştir…………………"

Anlaşılmaz bir dille yazılmış bu gerekçe, aslında ‘’biz istemezuk’’ anlamına geliyor.

Biz, bu ‘’istemezuk’’ tavrını iyi biliriz, nelere malolduğu aşikardır. 1990’lı yılların başındaki ceberut devlet anlayışının aynı çizgi üzerinden yürüyüp yarattığı faili meçhuller ve kargaşa, kimseye yarar sağlamamıştır.

Ama, nedense bu günlerde yine aynı tavır gündeme gelmektedir.

Sanırım, bunda, çözüm sürecinin istenildiği gibi yönlendirilememesi etken oluyor. Süreç projesi tam rayına oturuyor derken, araya sokulan bir nifak bütün adımları ortadan kaldırıyor.

Ardından, aynı noktaya gelmek için çok çaba sarf ediliyor belki ama boşa çıkıyor. Mesela Dolmabahçe Mutabakatı konusundaki son restleşmeler, bunun en son ve somut örneğidir.

İşte, sadece bu yüzden bile olsa HER ŞEYE RAĞMEN BARIŞ demeye devam etmeliyiz.

BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM dediysek, mücadele edeceğiz, hem de kazanana kadar.

Ama, sadece, sermayenin yeni kazanımlar için alan açmaya yönelik sözde BARIŞ projelerine bağımlı kalarak değil, emekçilerin barış içinde yaşayacağı bir düzeni kuracak iradeyi bir adım daha İLERİ taşıyarak.

Son olarak,

BARIŞ’ın bu ülkede tesisi için can verenlere, emekçilerin iktidarı için mücadele ederken yaşamını yitirenlere ve ‘’biz başka alem isteriz’’ şiarıyla çıktıkları yolda binlerin umudu olan devrimci gençlere yeniden, yeniden selam olsun…