Bir zamanlar, gökyüzünün uzun zamandır gri bulutlarla örtülü olduğu bir ülke vardı.
Bu ülke, halkının sabrı sınandığı, rüzgârların adeta eski yaraları kaşır gibi uğuldadığı bir yerdi. Sokaklar, yağmurun ıslattığı taşlarla doluydu; damlalar düşerken, sanki umutları da süzüp alıyordu.
İnsanlar birbirine bakıyor, ama gözlerinde endişe, kalplerinde yorgunluk vardı.
Karanlık, mutluluğu esir almış, kahkahalarını çalmıştı.
Her evin penceresinden içeri sızan ışık azalmış, sokaklar sessizliğe bürünmüştü.
Fakat bu sessizlik, içten içe bir şeyleri değiştirecek bir hazırlık gibiydi.
Çünkü her karanlığın ardında, fark edilmeyi bekleyen bir ışık vardır.
İşte bir gün, ülkenin gençlerinden biri, sabahın ilk saatlerinde bulutların arasındaki ince bir ışık hüzmesini fark etti.
Bu huzme, gökyüzünün derinliklerinden süzülen küçük bir umut parıltısıydı; insanların göremediği, ama hissedebileceği bir ışık.
Genç, bu ışığı yaşlı bilgeye gösterdi.
Bilge, gözlerini kısıp bakarken gülümsedi ve dedi ki:
“Evlat, unutma; ne kadar yoğun olursa olsun fırtına, güneş hâlâ gökyüzünde saklıdır.
Karanlık ne kadar büyürse büyüsün, umut, en küçük bir parıltıda yeniden doğar.
Ama görebilmek için, kalbini kapatmamayı öğrenmeliyiz.”
Bundan sonra genç, her gün ışığı takip etti. Sokaklarda yürürken insanlara anlatıyordu. “Korkmayın, fırtına geçecek, güneş bize yeniden dokunacak,” diyordu.
İlk başta kimse inanmadı, ama küçük umut tohumları, yavaş yavaş halkın kalbine yerleşmeye başladı.
Bir gün, kara bulutların arasından bir ışık daha parlak süzüldü.
İnsanlar, birbirlerine bakarak gülümsedi.
Uzun zamandır unutulmuş bir şeyleri hatırladılar: dayanışmayı, sabrı, umudu.
Rüzgâr artık uğultuyla değil, eski bir melodiyi hatırlatan şarkılarla doluydu.
Toprak, yağmurla birlikte yeniden canlandı. Çiçekler açtı, kuşlar özgürce şarkı söyledi.
Halk, kara günlerin sonsuza dek sürmeyeceğini, fırtınaların ardından güneşin mutlaka doğacağını fark etti.
Ve işte o gün, Kara Bulutlar ülkesinin gökyüzü tamamen açıldı.
Altın sarısı ışık, şehri ve kalpleri kucakladı.
Artık insanlar biliyordu ki, zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, dayanışma ve umutla her fırtına aşılabilir.
Karanlık sadece bir geçiştir.
Güneş, her zaman yolunu bulur ve umut, karanlığın en derininde bile yeşerir.
Ve böylece, Kara Bulutlar ülkesinde hayat yeniden başlar gibi oldu.
İnsanlar birbirine sarıldı, kalplerindeki karanlık silindi ve ülke, ışıkla dolu yeni bir günün başlangıcını kutladı.
Herkes mutluydu artık ve gökyüzü masmaviydi.