İşçiler ve örgütlülük

BARBAROS TANTAN

Krize karşı örgütlülük şart. Bunu, emeğiyle çalışan her kesim dillendiriyor ama hayata geçirmek konusunda başarılı olamıyor.
   Sermayenin emeğe yönelik saldırılarına karşı örgütlü güç yaratmak için kurulan İşçi Dayanışma Derneği'nin ‘Kriz Günlerinde Örgütlenmek: İmkânlar, Zorluklar, Arayışlar’ başlıklı sempozyumuna ilişkin notları okuyunca örgütlülük konusunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anımsayıp, bu konudaki düşüncelerimi yeniden paylasmanın gerektiğini düşündüm.
   Evet, krizin faturası her zaman olduğu gibi yine işçi sınıfına kesildi. Bu kapsamda, neoliberal politikaların emek dünyasına yönelik ciddi saldırısı da sürüyor. Ve, derinleşen krizin faturası, sermaye-iktidar blokunca, her zaman olduğu gibi yine işçi sınıfına çıkarılıyor.
   Evet, net gerçek bu...
   Bilim insanları, DİSK’in “Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü Araştırması” başlıklı çalışmasının sonuçlarını aktarırken, umutlu bir tablo çizemiyor.
   O araştırmaya göre;
   İşçilerin yüzde 66’sı asgari ücret ya da asgari ücretin biraz altında/üstünde ücret alıyor. Yüzde 54’ü ay sonunu zor getiriyor.      Sigortasızlarda ay sonunu zor getirdiklerini söyleyenlerin oranı yüzde 71, sendikasızlarda yüzde 56, sendikalı işçilerde ise bu oran yüzde 20’lere düşüyor.
   O işçilerin kimliğine bakınca, tablonun niye böyle olduğunu anlamak zor değil.
Mesela, metal işçinin kimliği...
   DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasi üyesi işçilerin en çok (yüzde 56,8) kendisini 'milliyetçi' olarak tanımlıyor. Bunu İslamcılık ve ülkücülük takip ediyor.
Yani, sorgulamayan kimliğin oluşmasının temelindeki 'kültürel gericiliğin' yarattığı genç işçi profili.
   Peki, bu krizin yükünü, işçi sınıfı nasıl olursa üzerinden atar ?
   Emek dünyası üzerine araştırmalarını sürdüren ve bunu akademik alanda paylaşan bilim insanları 'güç birliği sağlanarak' yanıtını veriyor.
   Bunu sağlamanın tek yolu da, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırabilmekten geçer.
   Yani, kesintisiz mücadeleden...
   İyi de, birbirinden farklı siyasal düşüncelere sahip işçiler nasıl sınıf bilincine sahip olup da bunu sağlayabilecek ?
   Bunun tek yolu, sınıf içindeki siyasi farklılıkları uzlaşı yoluyla gidermekten geçiyor.
   Bilim insanları da, bunu şöyle formüle ediyor:
   “Farklı siyasetler birbirine engel olmamalı. Bir güç birliği gerçek bir şekilde sağlanmalı. Eleştiriler yapılmalı ama ilişkiler zedelenmemeli. İşçi sınıfının tüm taleplerini eşit şekilde gündemleştirecek güçte değiliz. Aşağıda örgütlenemediğimiz için de yukarıda müdahale edecek gücü oluşturamıyoruz. İşyerlerinde örgütlenmemiz düşük. 15 milyon kayıtlı işçiden bahsediyoruz, her yıl sadece birkaç bin işçi örgütleniyor.”
Yeniden güçlü örgütlülüğü sağlayacak olan tek olay, birleşik mücadeledir.
   Peki, nasıl bir birleşik mücadele ?
   Emek ve meslek örgütleri, bir araya geldiklerinde bütün zaaflarına karşın bugünkü duruma göre daha güçlü bir birlik oluşturabilir.
   Bu birliği 2010'dan önce dağıtmayı başaran siyasal olgu AKP'dir.
   O nedenle, şimdilik bu pek mümkün gözükmüyor.
   Bu yüzden, siyasetin belirleyiciliğini asla unutmadan mücadele etmenin zorunluluğu ortadadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.