HABABAM SINIFI

Tuncer Altunbulak

Bir televizyon tartışma programında tartışmacılardan biri yazar Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” adlı oyununu kendince eleştiriyor. Eleştirmek ne ki yerden yere vuruyor. Bir dönemin eğitimi bu işte diyor sanki Rıfat Ilgaz Milli Eğitim Bakanıymış da böyle bir eğitim programı hazırlamış. Bu bir roman, adam onu bir roman değil bir eğitim müfredatı gibi anlamış. Neymiş efendim Türk tarihi ve edebiyatının yozlaşmasına sebep oluyormuş. Sanki bir dönemin bütün öğrencileri oyundaki gibi istedikleri için okuldan kaçıyor, öğretmenlerini alaya alıyor, devamlı muziplik yapıyorlarmış. Adamın kafası böyle çalışıyor. Yav kardeşim o bir parodi, en başta emekli olmuş ve dinlenecekleri yerde ekonomik nedenler yüzünden çalışmak zorunda kalmış öğretmenlerin acınacak hallerini ortaya koyuyor. İşin en acısı da Adile Naşit’i yerden yere vurması. Neymiş efendim kadın hiç yokken gülüyormuş adam bir kere gülmeyi bilmiyor, gülmenin ayıp sayıldığını öğretmişler ona. Erkekler gülmez, sert ve somurtkan olurlar. Böyle düşünüyorlar oysa gülmek en zor iş. Birilerini ağlatabilirsiniz ama kimseyi kolay kolay güldüremezsiniz, güldürmek bir sanattır hatırlatmak isterim. Türk halkı heyecanlı, sıcakkanlı, şakayı ve ironiyi seven bir millettir. İnsanlarımız en kötü zamanlarında bile gülerler. Bu adam Türk halkını İngiliz halkıyla karıştırıyor. Güzelliğin membaı espri ve zekadır. Kimilerine göre öğrenciler yalnızca dinlerler öğretmen yanlış bilgi verse bile asla müdahale etmezler. Öğretmen istediği zaman öğrencileri tekme tokat döver dışarı atar onlarda hiç sesini çıkartamazlar. Yahu böyle bir eğitim olur mu? Bakın bir filozof güzellik ve gülmek için ne güzel söylemiş “Gülmek savaştan sonra zafer duygusudur.” Ne yapayım kardeşim siz güzellikleri göremiyorsanız ama şunu da söyleyeyim, güzellikleri göremeyen insanların kesinlikle önemli sorunları vardır, bence siz bir doktora görünün. Bir insan karanfillerle dikenleri ayırt edemez mi? Birkaç gün önce yine birkaç kişiyle Kemal Sunal’ın sanatını tartışıyorduk. Bir filmde Kemal Sunal bir dilenciden borç para ister o da çıkarır verir, birkaç adım gider başka bir dilenciye rastlar halini hatırını sorar adam da iyi olmadığını annesinin hasta olduğunu doktora götüreceğini ama parasının olmadığını söyler. Sunal dilenciden aldığı parayı öteki dilenciye verir. Konuştuğum arkadaşlar Kemal Sunal’ı ve filmi eleştirerek “Adam dilenciden para ister mi?” dedi. Siz güzellikleri, insan ilişkilerini bilmiyorsanız ben ne yapayım? Toplumsal yaşamın en önemli yargılarından birisi de güzelliktir. Dostoyevski “Güzel gülen insanlar güzel insanlardır.” der. Adile Naşit bu insanların en güzellerindendir çünkü Adile abla bizi yalnız güldürmüyor güldürürken düşündürüyor da. Bugüne kadar güzelliğin tam bir tanımı yapılmamış göreceli bir konu birine güzel görünen başka birine çirkin görünebiliyor. Bu eleştiriyi yapan arkadaşa da sanırım güzellikler çirkin gibi görünüyor. Hababam Sınıfı’nda Türkiye’nin çok önemli sorunları göz önüne getiriliyor ve eleştiriliyor. Sözü edilen okul özel bir okuldur, okul yönetimi öğrencileri ve velileri bile müşteri gibi görüyor. Yazar burada özel okulu eleştiriyor, siz anlayamadıysanız ben ne yapayım okuldaki çocukların hepsi yoksul mahallelerden gelen kimseler değil hepsi zengin çocukları paralı eğitim ülkemizde böylesine bir adaletsizlik sergilemektedir. Mart 1844’de el yazmalarının birinde parayı ve özel mülkiyeti eleştirerek zengin ama çirkin bir adamı şöyle konuşturur.

 -Ben zengin bir adamım kendime en güzel kadını alabilirim bu yüzdende çirkin değilim.

Zenginler başta eğitim olmak üzere parayla her şeyi alabileceklerini yapabileceklerini düşünürler bu filmde bu adaletsizliği gözler önüne seriyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.