GAZETECİ NASIL OLMALI

Tuncer Altunbulak

Şu an sabahın 10’u ağzına kadar insanlarla doldurulmuş bir kahvede oturuyorum. Cumartesi- Pazar tatil günleri çalışanların çoğunun okey ve pişpirik oynama günüdür. Bizim kültürümüze henüz tiyatroya, sinemaya gitmek, spor yapmak ,kitap okumak ve sosyal etkinliklere katılmak tam olarak giremedi. Tatil günlerinde ya futbol izleriz ya televizyonda dizi izleriz ya da kahvelerde kağıt oyunları oynarız. Kahvede herkes konuşuyor. Kimsenin kimseyi dinlemesinin imkanı yok .İnsanı sağır eden bir gürültü. İşin en tuhafı da kimsenin izlemediği televizyonun açık olması! Garsonlar harıl harıl çay taşıyor masalara. Masalarda ki bu insanlardan biri kalp krizi geçirip ölse kimse ilgilenemez. Toplum olarak böyle bir gerçekliğimiz var maalesef. Bu kahvede ki bu insanlarla bir anket yapsalar. Ahde Vefa nedir diye sorsalar çoğu açıktan açığa demese de içinden bunlarda ne demek diye düşünürler. Çünkü çoğumuzun hayatında bu güzel dostluk sevgi ve vefa içeren şeyler yok artık. Maalesef hatır, gönül bilmeyen bir toplum olduk. Hastalıklarda, ölümlerde ancak bir araya gelebiliyoruz (o da öylesine) istemeden bende hasta olurda ölürsem kimse gelmez korkusundan. Çoğumuz hayata, insanlığa, insan ilişkilerine boş pencereden bakıyoruz. İnsani duyarlılıklarımızı leylekler aldı götürdü.

Kambersiz düğün olur mu? Olmaz tabi ki! Kahvede oturduğum masanın çaprazında ki masada üç kişi oturuyor. İçlerinde şapkalı, paltolu, itici bir yüzü olan köylü kılıklı devamlı beni kesiyor. Halimden, tavrımdan, giyimimden rahatsız oldu sanırım. Beni sevmeyen kaldıramayan böyle binlerce insan var. Zurnanın son deliği de bu değil neyse ki. Çoğu cesaret edip bu rahatsızlıklarını yüzüme söyleyemezler. Tahminim doğru çıktı adam yanındakilere beni göstererek bu adam kim, neci, nereli tanıyor musunuz diye sordu. İçlerinden yüzü çilli olan “gazeteciymiş öyle diyorlar” , şapkalı adam “böyle gazeteci olur mu? Bundan hiç kimseye fayda olmaz. Kilise papazlarına benziyor. Böylelerini …” falan filan maalesef bu toplumu lekeleyen bu şekilde öyle çok insan var ki. (Ona nasıl bir gazeteci istersin diye sorsalar nasılın cevabını bilemez.)

Adam beni tanımaz, yazılarımı okumamış, ekmeğimi vermez, suyumu vermez, bir iş yapmışlığımız yok ama bana gıcık oluyor. Çünkü onun gibi değilim. Onun gibi düşünmediğimi düşünüyor. Şekilci, ön yargılı, cahil, itiraf edeyim ben hayatım boyunca böyle insanların insani hakları ve özgürlükleri için mücadele verdim. İşimden oldum, delirdim, aç kaldım. (Burası uzun bir hikaye) Doğruyu kimin dilinde bulursam severek kabul eder ve kendi yanlışımdan vazgeçerim. O gerçeğe teslim olurum. Karşımda ki insan yeter ki beni kendi gerçeğine ikna etsin. Tabi zeki ve bilinçli olması gerekir. Ben hayatımı ölümümün, yaşamımın güzel olması için adadım. Fakir Baykurt’un Onuncu Köy isimli bir romanı var. Anlatmayacağım herkesin bu romanı okumasını öneririm. Günümüzün sorunlarına cevap bulmak isteyenler için ideal bir romandır.

Gazetecilik çok önemli bir meslek. Gazeteci yaptığı bir haberle ,yazdığı bir köşe yazısıyla on binlerce insanı etkileyebilir. Vicdanıyla, insanlığıyla, dürüstlüğüyle yazarsa toplumsal gelişmelere pozitif anlamda hiç kimsenin veremediği iyilik, güzellik verir. Bir Rus atasözü şöyle der “Söz var iş bitirir / Söz var baş yitirir” bir de bizim halkımızın sözü var orada da “Söz var insanı kırdırır” bir halkın bilgili, bilinçli, sorgulayıcı olması büyük çapta devletinin kültür kurumlarının bilinç vermesine bağlıdır. Fertler gibi halk kendini geliştirip güncelleştiremez. Devletin halkımızı bilinçleştirmediği ortada. Halkı bilinçleştirecek bir de aydınlar vardır. Bizim aydınlarımızın çoğu devlete ücret karşılığı çalışan devletin memurlarıdır. Doğal olarak bu adamlar da halkın menfaatleri için değil devletin çıkarları için yazıp çiziyor, konuşuyor. Gazeteciler, bürokratlar, devletin yazarları , şairleri falan gibiler. Halk için yazan, çizen, konuşan bir küçük grup aydınları da devlet yasaklarıyla  … durumdadır. Eğitime gelince felsefenin, sosyolojinin seçmeli dersler olduğu bir eğitim sistemi ahılları bile cahilleştirir.   Ülkede olanda budur. Tarihimiz zenginlerin zevkleriyle, gösterişleriyle, yoksulların gözyaşları ve acılarıyla doludur. Pakistan da haklar, zenginlikler sivillerden önce orduya, kadınlardan önce erkeklere aittir. Orada eğer şu adamın kızı falanın karısı vasfına sahip değilseniz bir hak idde edememişsinizdir. Lahorlu yazar Uzma Aslam bu örneği hiç unutmayalım …..?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.