Ferman ve katliam

 

Bu ülke için, 35 yıl önce bir ferman çıkarılmıştı.

Ardından, 22 yıl önce de yeni fermanın kirlenmiş yanlarını ayrıştırmak için aydın sorumluluğunu yerine getirenlere yeni korkular salmak adına katliam talimatları hayata geçirilmişti.

Türkiye toplumu, bu iki sarsıntının ardından, kültürel, sosyal, siyasal tercihlerini değiştirmeye zorlanıp, yurttaşlık bilinci yerine kul olmaya özendirilmiş hale dönüştürüldü.

‘Ferman ile katliam arasında böylesi bir yakınlık olur mu’ demeyin, oluyor işte. Bizim ülkemizde de, ‘’oldu ne yazık ki’’…

Ülkemizde, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eliyle uygulamaya konulan 24 Ocak ekonomik kararları, artık kamunun toplum üzerindeki etkisini yok edecek ve denetimini azaltacak, kuralsız bir piyasa kültürünün yerleşmesine neden olacak pencereyi açtı.

Bu pencerenin açılmasında yürütücü görevini yerine getirecek kadrolar da, ‘’benim memurum işini bilir’’ ifadesiyle koruma altına alındı. Sonrasında da o kadar yol alındı ki, arada çıkabilecek pürüzleri dümdüz edebilmek için faşist askeri darbe bile yapıldı.

Sonrasında, tamamı neo-liberal politikalar olmak üzere, toplumun genlerini değiştirici adımlar atıldı.

Ekonomi ve sosyal yaşamda kamu yararı gözeten bir anlayış, yerini patronların yararını gözeten, sömürüyü azgınlaştıran, sermaye ile emek arasındaki açının gittikçe büyümesini getiren tablo ortaya çıktı.

Toplum üzerindeki siyasi ve militarist baskı arttı. Ses çıkaramaz hale gelen milyonlar, kendisi adına ses çıkartacakları aradı ama bulamayınca celladına aşık olma ihtiyacı hisseder hale geldi.

O yüzden, ferman dolayısıyla açılan yaralar onarılamıyor…

Bu konuda kararlı mücadele vermenin yollarını arayanlar da, katliamlar ya da suikastler yoluyla devre dışı bırakılmaya başlandı. Bu gelenek, halen sürüyor.

Döneminde, sosyal ve siyasal dokuyu zedeleyecek tüm olaylara bir aydın sorumluluğunda cepheden karşı duran, çok sayıda yolsuzluk ve benzeri olayı halkın bilgisine suna devrimci bir yazar Uğur Mumcu katledildi.

24 Ocak 1993’te, Ankara’nın kar altında olduğu bir sabah, arabasına konulan bir bomba ile yaşamdan koparıldı. Ama, asla unutturulamadı.

O fermanla bu suikast arasında elbette bir organik bağ var. Tarihçiler ya da daha doğrusu siyaset tarihçileri bunu yazmıştır ve yazmaya da devam edecektir.Uğur Mumcu, aydınlanma hareketinin önemli önderlerinden biriydi. Kamuoyuna “Uğur Mumcu’nun katilleri” olarak tanıtılan kişilerin sorgusu ve yargılanması sürecinde yaşanan olaylar ise tamamen ciddiyetsizdi. O zaman da, hukuk devletinin tüm gereklerinin yerine getirilmesini bekleyen toplum, devletle arasındaki güvensizliği bir türlü gideremedi.

Tıpkı bugünkü gibi…

Hukuki sınırları hiçe sayan anlayış, fermanlara karşı çıkan Ali İsmailleri katlediyor, katillerini ise neredeyse serbest bırakıyor.

Fermanın asıl savunucularının yardakçıları da, yargı yoluyla değil ama siyasi erk eliyle aklanmış gibi gösterilmeye çalışılıyor.

Tarih, bunları da yazacak ve belki de asıl sorgulama o zaman olacak.