Faciadan önce ve sonra

 

 

Soma kömür madeninde yaşamını yitiren işçiler için çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Toplumun baskısı sonucu hükümet göstermelik de olsa 3 günlük ‘’milli yas’’ (ne demekse, sanki milli olmayan yas da varmış gibi) ilan etti. Her yerde bayraklar yarıya inerken valilik binalarında inmedi ve bunu görüntülemek isteyen gazetecilere de izin alıp almadıkları sorulup, izin yoksa görüntü alamayacakları iletildi.

Yani, tam bir kargaşanın ortasındaydık. Kargaşa içinde 300 civarında emekçinin cansız bedeni maden ocaklarından çıkartılıp toprağa verildi. Kargaşa içinde, yaşamını yitiren o emekçi kardeşlerimize ve ailelerine hakaret eden devlet büyükleri görüldü. Yine kargaşa içinde yaslarını yüreklerine gömüp bir daha olmaması uyarısı için tepkilerini dile getirmek isteyenlere tomalardan su sıkıldı, yetmedi biber gazı ile müdahale edildi.

Bu arada markette kıstırılan bir işçi Başbakan tarafından tokatlandı, sokakta hak arayan bir kişi de Başbakanlık Müşavir Yardımcısı tarafından tekmelendi.

Bu arada, facianın yaşandığı madenin sahipleri kamuoyu önüne çıktı. Vicdan sömürüsü ile başladıkları basın toplantısında ısrarla sorulan ‘’madende yaşam odası var mıydı’’ sorusunu yaklaşık on kez duymazlıktan geldiler ama sonunda ‘yok’ dediler.

Türkiye ve dünya, bu facia dolayısıyla,

Trajedinin ne demek olduğunu,

Yüzsüzlüğün ne demek olduğunu,

Saldırganlığın ne demek olduğunu ve boyutlarının nereye varabileceğini,

Ölenlere saygısızlığın çerçevesini net biçimde gördü, görüyor…

Tıpkı önceki yıllarda yaşanan maden kazalarında (2009 Dursunbey ve 2010 Bükköy) olduğu gibi, bir avuç kömür için bir yaşamın yok olduğu ailelerde ‘’kan parası pazarlığını’’ ilk günden itibaren yapmaya başladılar.

Bu yüzden de, tepkiler arttı, dinmiyor…

Madenciler için işyerlerinde greve çıkan emekçiler, boykot yapan öğrenciler, sokaklarda iş cinayetlerine tepki göstermek için yürüyen, penceresinden tencere tava ile tepkisini gösteren herkes, aslında dayanışma duygusunu SOMA halkına gönderiyordu.

Herkes çok iyi biliyor ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Gezi sendromu yüzünden psikolojisi bozulan AKP ve Recep Tayip Erdoğan, Soma faciasının da üzerine eklediği ruh haliyle ülkeyi yönetemez duruma geldi.

Ekonomik alandaki krizi yönetebiliyor olmakla övünen AKP hükümeti, sosyal bir krizde nasıl beceriksiz olduğunu net olarak göstermiştir.

Heyhat……..

‘’İşin fıtratında bu var’’ diyerek yöre halkının acısını artıran bir Başbakan var.

Sormak lazım;

Bu fıtrat, hep emekçilere ve emekçi çocuklarına mı ait. Siz ya da sizin çocuklarınızın fıtratı değişik mi ?

Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla, facia sonrası ilk Cuma namazında hutbeden ‘’ "Kader ve ecel, insanoğlunun ihmal ve sorumluluklarını asla ortadan kaldırmaz. Takdir, insanoğlunun tedbir sorumluluğunu ortadan kaldırmaz" ifadeleri kullanılması, ‘’bu ne yaman çelişkidir’’ dedirtti.

Bu hutbenin, Recep Tayyip Erdoğan’ı çok kızdırdığını düşünüyorum…

 

(Sürecek)