Dalları hiç kurumayacak bir çınar

 

 

Nüfus kaydındaki adı 'Kemal Sadık Göğceli', ama kendisini milyonlarca insanımız gibi ben de Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladığı Yaşar Kemal adıyla tanıdım.

Okuduğumda inanamamıştım. ‘’Bir eseri yazmak bu kadar sürer mi’’ diye sormadan edememişti. Çünkü, 1947'de yazmaya başladığı İnce Memed'i 1954’te tamamlamıştı. Ve nereden esinlendiğini de 1987 yılında verdiği bir söyleşide dile getirmişti. İnce Memed'i yazmasının nedeni eşkıya olan amcasının oğlunun dağda vurulmasıymış. ‘’Eşkıyaların destanı’’ olarak da anılan İnce Memed, yurtdışında 140’tan fazla baskı yaptı. Ve, onu dünyaya tanıtıp sıra Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmesini sağladı. Ayrıca, çok sayıda ulusal ve uluslar arası ödül almasına da neden oldu.

Tabi ki, sadece edebiyatçı kimliğine gönderme yapmak, onu tanımlamaya yetmez. Yaşar Kemal, uzun yıllar sosyalist politikanın içinde yer alan ve ilk kez 17 yaşında politik nedenlerden dolayı tutuklanan, 1950 yılında da TCK'nın (şimdi yazılı olmayan) ünlü 142. maddesine aykırı davranma suçundan dolayı yeniden hapse atılan bir siyasi kimlikti. 1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne de katılıp, 8 yıl boyunca önemli gelişmelere katı sunan bir siyasi kimlik olmuştur.

“Kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın” diyen bu büyük usta, bir süre yoğun bakım tedavisi gördü ama solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sonucu aramızdan ayrıldı.

Başta İnce Memed olmak üzere, Yer Demir Gök Bakır, Yılanı Öldürseler, Hüyükteki Nar Ağacı, Fırat Suyu Kan Akıyor gibi unutulmaz romanlara imza atan Yaşar Kemal,

benim için ‘’dalları hiç kurumayacak bir çınar’’dır.

Türkiye’yi yöneten zihniyet, Suudi kralı için gösterdiği hassasiyeti, toplumun önemli bir bölümünün tepkisine rağmen kendi değerine, topraklarının yetiştirdiği en önemli isimlerinden birine gösteremedi.

Yaşar Kemal, yaşasaydı bu davranışı AKP gibi bir siyasal zihniyetten beklemeceğini kendi ilk ağızdan söylerdi. Ama, önemli olan başka bir şeydi. Yaşar kemal’in ölümü, tarihe not düşülmesi açısından önemsenmesi gereken bir olaydı ve tarih arşivinde gerektiği gibi yerini almalıydı.

Dalları kurumayacak bir çınar dedim, evet, gerçekten de böyle hissediyorum…

O’nun, bir aydın olarak cezaevlerinde öldürülmelere yol açan sözde ‘’hayata dönüş operasyonu’’ ve ‘’ölüm oruçları’’ sürecinde yaşamın hak olması ve kutsallığına ne kadar canla başla sahip çıktığını anımsamazsak olmaz.

Bir aydın kimliğiyle, haksızlık, hukuksuzluk ve eşitsizlik karşısında,

Baskı ve zulümler karşısında,

Katliamlar karşısında takındığı tavırları yeni kuşaklara aktarmak gerek.

Türkiye’nin ‘’kanayan yarası’’ diye tanımlanan Kürt sorunu konusundaki gerçek aydın kimliğine dayalı yaklaşımları, bu meselenin görünür ve tartışılarak çözüm aranır noktaya gelmesinin en büyük nedenlerinden biridir.

Bu yüzden de dalları hiç kurumayacak bir çınardır Yaşar Kemal…

Birkaç kez yan yana gelmişliğimiz ve sohbet etmişliğimiz dışında, bir gazeteci olarak röportaj yapma olanağı bulamadığım için büyük üzüntüsünü hissettiğim isimlerin başında gelir Yaşar Kemal.

Artık, bu şansımı temelli yitirdiğim için gerçekten üzgünüm.

Anadolu topraklarından bir bilge aydın geçti, iz ve açtığı yolda yürünebilecek irade bıraktı, ardından çekip gitti.

O’nu hep saygı, özlem ve mücadele azmiyle anacağım…