Çukur’da Karakuzular’ın insan kaynağı neyse…

Aktan Uslu

“Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim...”

Rafael Dink’in katledilen eşi Gazeteci Hrant Dink’in cenaze töreninde 10 binlerce kişiye okuduğu, “Sevgiliye Mektup”undan..

http://bianet.org/bianet/insan-haklari/90620-sevgiliye-mektup

**

Meslek hayatımda en keyif aldığım röportajlardan birini, daveti üzerine birlikte yola koyulduğum zevatın çarkından ötürü ikinci sayısı çıkmayan Gebze Nabız Dergisi (2016) için, İhsan Eliaçık ile yapmıştım. Hatta içimde uhde kaldı.  Derginin ikinci sayısı için tasarladığım diğer detaylar, dergi tek sayıda kalınca ajandamda kaldı.

İhsan Eliaçık, 12 Eylül’ün hayli ciddi bedel ödeyenlerinden. Anlatmıyor, yazmıyor, değinmiyor ancak anlatana, yazana edene de bir atar gideri yok.

Eliaçık ile o gün genelde terörün, özelde PKK terör örgütünün insan kaynağını nasıl bulduğunu da sorguladık:

“O kadar ağır işkenceler, koşulların ardından cezaevinden çıkan birinin o ruh haliyle kulağına birileri bir şeyler fısıldasa…”

12 Eylül sürecinde memleketin dört bir yanı işkencehaneleri ile yangın yeri.

Ama onlardan biri, Diyarbakır Cezaevi ve uygulamaları geliyor aklıma.

İçim içimi kemiriyor ama galiba kesin olan şu:

Emperyalist bir proje olan 12 Eylül’de PKK terör örgütünün ihtiyacı olan insan kaynağı o işkence tezgahlarında, devlet düşmanlığını körükleyecek şekilde, özene bezene yapıldı!

 

**

Bu arada gazetemizde 12 Eylül temalı yazı dizisi, “Hava ‘kurşun’ gibi ağır” koptu gidiyor.

Diziye konuk olanların görüşmeleri tamamlanıp yayınlanması, haftanın beş günü yayınlanan dizide net, iki ayı aşkın süre alacak.

Erimenin yakınlaşmasına doğru sonlandırma değil aksine yeni konuklar edinme çabası içinde olacağım, günümüz ruh halimle.

Dizi; konuk kişi ve konularını sorgulamaksızın önemli bir sabit takipçi sayısı da edindi.

En büyük öğretisi ise bana..

Dizinin tamamının en az bir okuru olacağı kesin. ‘En az bir’ derken, kendimi kast ettim. Üstelik önce dinleyip sonra yazmak, hafızama daha sağlam yerleşmesini sağlıyor.

Bakınız..

12 Eylül’ün Şanlıurfa’dan tanığı Mehmet Faruk Habiboğlu, 12 Eylül 1980 öncesi PKK’yı nasıl tanımlıyor:

 Öğretmenlerimiz de sağcı solcu diye bölünmüştü. İlk defa bölücü Kürtçü eylemler de o yıllarda Urfa ve civarı şehirlerde görülmeye başlandı. O zaman örgüt adları Apocular idi. Kendi okulumuzdaki olaylarda az coplanmadık, kimi kavgalarda dayak yedik.”

https://www.gebzehaber.net/simdi-tam-bagimsiz-turkiye-diyen-ulkucuyum-66790h.htm

**

Yılını net hatırlamıyorum.

Ferit Taşdemir başkanlığındaki MHP Gebze İlçe Teşkilatı’nın Osman Hamdi Bey Kültür Merkezi’ndeki “Ülkücülere Vefa” ana temalı programına MHP Sakarya Milletvekili, Yazar Şaban Dişli konuk olur.

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Türkiye’de 60 küsur sol örgüt vardı. Darbe ile birlikte devlet üzerinden silindir gibi geçti, biri hariç: PKK…”

**

Nihayet Gebze’de 28 Haziran Pazartesi günü akşamına dönüyorum.

6 ay önceki Kobane vakalarına atfen ülke genelinde 82 HDP’linin gözaltına alınmasına tepki olarak HDP Gebze İlçe Örgütü’nün 15 Temmuz Milli İrade Kent Meydanı’ndaki basın açıklaması, malum engellendi.

Ben polisi uzun süredir ilk defa o akşam ki kadar agresif gördüm. Şayet orada bir dakika daha itirazlar sabit duruşla sürse, esaslı ve şiddetli bir polis müdahalesi kaçınılmaz olacaktı.

Gebze Kaymakamlığı’nın bir gün süreli tarihte yerini edinecek, “Her türlü yürüyüş, gösteri vs. yasaktır” kararı da bir demokrasi ayıbının, fikri ifadeye yönelik baskının, ‘Yazık’ denilecek derecedeki detayıdır.

HDP Gebze İlçe Örgütü’ne alınan basın açıklamasını pür dikkat dinledim. Yazılısını da edindim.

Elbette hukukçu değilim ama kanaat getirebilirim: “En ufak bir suç unsuru yok.”

Ola ki, bence öyle. Buyurun, metni linkini belirttiğim haber içinde:

https://www.gebzehaber.net/enternasyonalist-direnisin-yargilanmasi-mumkun-mudur-67181h.htm

12 Eylül 1980’den 40 yıl 20 gün sonra..

Tamam. Diyarbakır Cezaevi ile kıyaslanamayacak derecede “masum” bir baskılama ama ortam PKK’nin insan kaynağına zemin açacak bir ortam, zemin olabilir mi..

Biri oradakilerden birinin kulağına; “Bak. Sen bana atarlanıyorsun silahlı mücadele ediyorum diye ama görmüyor musun? Düşünceni bile ifade ettirmiyorlar sana…” diye fısıldarsa…

…veya , ne malum fısıldamadığı!

**

Gebze Basını..

O eski yıllarından eser yok şimdi!

Meydanda yerel basından olan biteni takip eden iki kişiden biri, ben!

Demokrasi ihlalinden buruk haldeyim ama avunuyorum: Neyse, ucuz atlattık!

Çünkü..

Çünkü ola ki orada bir polis müdahalesi olsa o an oralarda olmayan zevatın ne başlıklar atacağını öngörüyorum.

Meslek ahlakı, etiği…. hak getire!...

Polise rağmen polis, savcıya rağmen savcı, hakime rağmen hakim olunur da, “Gazeteciyim” diyorlar ya. Bir gazeteci olamazlar, o gibi durumlarda.

… Haydi Allah, rast getire.

 

**

Malum vaka, malumunuz 11 Mart’tan itibaren yurdu etkisi altına aldı, sürdürüyor.

Doktora falan gitmedim ama sağlıkçı uyarılarını dinledim..

Kronik, yılın asgari 9 ayı başımın belası kronik nezlemden sebep, “Galiba benim bu rahatsızlığımda risk grubuna giriyor” deyip..

Zaten aynı sürece denk gelin sıkılganlığımdan da sebep..

Sokağa çıksam da evden işe, işten habere, haberden işe/eve idim. Ötesi yok idi.

Eve biraz daha fazla kapaklanıp ev ofis çalıştığım zamanlarda..

Sıkıntıdan, “Çukur”a da saplandım.

Hayli bölümünü, izledim.

İzleyenler bilir ya..

Kahramanımız ve efradının başına hayli süre esaslı bela olan Karakuzular var ya Karakuzular…

İnsan kaynağını PKK nasıl buluyorsa öyle buluyor.

Gerek gerçek hayat gerçekse dizide..

Hiçbir el boş bırakılmaya gelmiyor.

Mutlaka, o ele uzanan bir başka el oluyor.

Artık boşlukta kalan o el kendisini nereye sürüklerse oraya gidiyor..

Dizide; Karakuzular’sa Karakuzular’a..

Hayatta; PKK ise PKK’ya…

Rafael Dink sorduydu ya.

İşte sistemde bir bebekten bir katil, bir terörist aynen böyle türüyor.